Cübbeli olmak değil, Cübbeli kalmak zor

26.06.2025 medyascope.tv

26 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Cübbeli Ahmet Hoca, nereden gündemimize geldi? Dün ben Fatih Altaylı ile cezaevinde bir röportaj yaptım. Birçok konu dışında Fatih Altaylı'ya Cübbeli'yi sordum, çünkü onlar çok yakınlar birbirleriyle. Fatih onu çok kez Habertürk'te yayına çıkartmıştı. Ama sonra ne oldu? Sonra ilginç bir şey oldu. Cübbeli Ahmet Hoca sosyal medyada uzun bir paylaşım yaptı ve orada bir isim listesi var. O isim listesinin içerisinde Fatih Altaylı da var, İsmail Saymaz da var. Ne diyor: "Başlarına bela gelecek ve hapse girecek olanlar önce bizim caminin avlusuna işiyorlar." Yani bir Nakşibendi cemaat liderinin kullandığı cümle: "Bizim caminin avlusuna işiyorlar, ondan sonra belayı buluyorlar." Misal: Ali Kalkancı, Çevik Bir, Tuncay Özkan, Ebu Hanzala – ki Ebu Hanzala Türkiye'de Selefiliğin önde gelen isimlerinden birisi – Ebu Haris (bunu bilmiyorum); Alparslan Kuytul (o da radikal denebilecek İslamcı bir çizgide, Adana merkezli, çok cezaevine girdi); Fatih Nurullah (bilmiyorum); Adnan Oktar'ı biliyoruz zaten, Adnan Oktar, Adnan Hoca; Merdan Yanardağ, Merdan Yanardağ gazeteci, solcu, Tele1'in sahibi; Hüsnü Mahalli, Suriye asıllı gazeteci, onu da biliyoruz; Barış Pehlivan o da gazeteci; Murat Ağırel, Muhittin Palazoğlu (bilmiyorum); Ekrem İmamoğlu, Ekrem İmamoğlu'na niye mutlu olmuş anlamak mümkün değil ama Ümit Özdağ'ı da saymış; İsmail Saymaz ve Fatih Altaylı. Ve diyor ki: "Bunların bir kısmı hapse girmedi ama mezara girdi. Ben bu olanları kendi iyiliğime değil, onların iftira ve kötülüklerine bağlıyorum." Diyor ki yani, ‘‘Ben beddua etmedim, onlar buldular.’’ Ama bu kişilerin cezaevine girmesi, başlarına işler gelmesi, ‘‘bela’’ diyor, bu Cübbeli Ahmet Hoca'yı memnun etmiş, çok memnun etmiş. Burada tabii söylenecek çok şey var ama mesela İsmail Saymaz'ı anlamadım. İsmail'e sordum: "Sizin aranız iyi değil miydi, ne oldu?" diye. Hatırlanacaktır, Cübbeli, Bahçeli'nin çözüm süreci çıkışları aleyhine laf etmişti. Ardından Alaattin Çakıcı kendisini, tırnak içinde, ziyarete gitti ve Cübbeli, kelimenin gerçek anlamıyla süt dökmüş kedi gibi orada durdu ve İsmail de bunu konuştu, bunun üzerinden laflar etti. İsmail'in üzerine çarpı oradan gitmiş. Fatih'e neden gitmiş onu anlamadım, bilmiyorum ve Fatih'e bunu sordum: "Ne oldu Fatih, ne diyorsun?" diye. O da çok çarpıcı bir cevap verdi, biliyorsunuz, dün hep o konuşuldu. Fatih Altaylı ne diyor: "Kendisi kızı için bir İsviçre firmasından çeyrek milyon dolar değerinde bir saat için aracı olmamı istedi. Herhalde ondandır" diyor. Belli ki aracı olmasını istemiş, Fatih de olmamış, bir anlaşmazlık çıkmış aralarında. Fatih'in versiyonu bu. Henüz Cübbeli'nin cevabını bilmiyoruz ama ortada çeyrek milyon dolarlık saat var. ‘‘Cübbeli Ahmet Hoca'nın kızı İsviçre'den niye böyle bir şey almak ister ve bu parayı nereden bulur?’’ deyince tabii ki hemen Türkiye'de tarikatlar, cemaatler olgusunun içerisine düşürüyoruz. Ben hasbelkader 40 yıldır bu konuyu çalışan bir gazeteciyim. Bazılarıyla şahsen tanıştım, bazıları hakkında bayağı bir taraftarları müritleriyle konuştum, gözlemcilerle konuştum. Türkiye'deki tarikat yapılarının önemli bir kısmını, öne çıkan isimlerini biliyorum ve bu hareketlerin ilişkilerinin nasıl gittiğini de biliyorum ve burada en çok karşımıza çıkan olayın da para pul işleri olduğunu biliyorum. Orası çok açık. Birçok yerde iş dönüp dolaşıp paraya geliyor. İçeride çok kavga çıkıyor birçok yerde, birçok cemaatte kavga çıkıyor. En son Menzil cemaati kardeşler arasında bölündü, bir miras paylaşımı kavgası idi bu aslında, hala bir şekilde sürüyor. Değişik tarikatların, cemaatlerin içerisinde dönem dönem böyle şeyler hep olmuştur; kavgalar, köşe kapmacalar, iktidar savaşları olmuştur ve buralarda da İslam'ın nasıl yorumlanacağı ya da işte İslami açıdan hangi konuya nasıl bakılacağı, fıkhi meseleler diyelim, bunlardan ziyade maddi meselelerden kavga çıkmıştır. Yani uhrevi değil, dünyevi ve bu artık herkesin kabullendiği, bildiği bir olaydır. Peki bu para nasıl geliyor? Para tabii ki öncelikle aşağıdan yukarı geliyor. İnsanlar, müritler, bağlılar bunu yapıyorlar, yani yemeyip içmeyip şeyhlerine ya da yöneticilerine, üstatlarına, artık her kimse onlara bir şekilde katkıda bulunuyorlar. Bunların kimisi doğrudan oluyor, kimisi dolaylı oluyor. Mesela yıllar önce bir tarikat şeyhi tencere pazarlama işine girmişti ve müritlere Türkiye çapında tencere sattırmıştı. Hala sürüyor mu iş bilmiyorum. Ya da İhlas Holding başlı başına o da bir tarikat üzerine bina edilmiş, Nakşibendilik üzerine, Nakşibendiliğin bir kolu üzerine bina edilmiş bir şeydir ve şimdi biz İhlasçıların tarikat işlerini değil nelerini görüyoruz; işte televizyon kanalları, şirketleri, şunları bunları. Burada önemli olan husus şu: Çok kişi giriyor bu alana, yani piyasa demek de aslında çok yanlış olmayabilir. Buralarda tutunabilmek önemli. Çünkü çok zor bir iş aslında bu. Yani sizin bir tanınmanız, itibar edinmeniz, insanların size bağlanması ve bağlanmanın da ötesinde sizin için fedakarlık etmesi gerekiyor. Bunlar çok kademeli bir şey. Kimi zaman şöyle oluyor tabii ki, babadan oğula ya da damada geçen tarikatlar da var, oralardan geçiyor ve siz zaten hazıra konuyorsunuz ama bu tek başına yetmiyor. Yayının başlığında söylediğim gibi orada kalabilmek önemli, orada maharet önemli. İşte Cübbeli Ahmet Hoca bu konuda en maharetli isimlerden birisi olarak kendini gösterdi. Kendisinin bağlı olduğu İsmailağa cemaatinde, şeyhi Mahmut Hoca daha yaşarken, çok hasta, yaşlı olduğu için onun yerine başkaları yönetiyordu. O yerine yönetenlere kafa tutarak kendini ayrıştırdı ve ne yaptı, işte İsmail Saymaz'la televizyona çıktı, programlara çıktı, Fatih Altaylı'yla programlara çıktı. Ben kendisiyle bir kere karşılaştım, o da Habertürk'te ben bir yayına giriyordum stüdyoda, o da Veyis Ateş'le bir program yapmıştı, oradan çıkarken gördüm, orada bir ayaküstü muhabbet ettik. Ve orada şöyle bir husus var: Fethullahçılar Cübbeli'yi içeri atmıştı, ‘‘Karagümrük çetesi’’ diye bir çeteyle ilişkilendirip içeri atmışlardı ve hakkında birtakım kasetler servis etmişlerdi bir dönem. 2012 olsa gerek, bakayım tam tarihine. Evet, gözaltına alınması 2 Ekim 2011'miş. O tarihte Cübbeli’nin adı vardı, biliniyordu ama ne olduysa Fethullahçılar kendisine gıcık kaptılar ve çok ciddi bir şekilde onu cezalandırdılar. Bir yıl kadar hapis yattı. Bizim kendisiyle karşılaştığımızda bana sorduğu şudur: "Sen biliyorsun bu cemaati, bu grubu. Benden ne istiyorlar?" diye sormuştu. Hala bir sene hapis yatmış olmasına rağmen anlamamıştı. Zamanında Fethullahçıların yaptığını şimdi Cübbeli yapıyor. Diyeceksiniz ki, ‘‘Onları içeri o mu attırıyor?’’ Tabii ki değil ama buralardan kendine pay çıkarıyor. Her ne kadar, ‘‘Benim yapmamla değil, onların kötülükleri nedeniyle başlarına bunlar geldi’’ dese de dikkat edin oraya Ekrem İmamoğlu'nu koyuyor, Ümit Özdağ'ı koyuyor, İsmail Saymaz'ı, Fatih Altaylı'yı koyuyor, iktidarın hoşlanmadığı kişileri koyuyor. Bu aslında iktidara selam çakmak aynı zamanda; çünkü kızının çeyrek milyon dolarlık saate ihtiyacı var. Bu işler öyle kolay değil. Peki burada din nerede? Din her yerde ve hiçbir yerde. Çok garip olan husus da bu. Bakıyorsunuz Cübbeli'nin yaptığı videolara, hepsinde din var ama şunu çok iyi biliyor; günümüze uygun bir şekilde konuşuyor, sorun çıkartıyor. Mesela bir tane olay vardı, hatırlıyor musunuz, satranca laf etmiş. Ne demiş? Satranç oynayan kişiler insanların en yalancısıymış, oynayanlar lanetlenmiş, oynayana bakanın ise domuz eti yemiş gibi olduğunu söylemiş. Vallahi sizi bilmiyorum ama ben çok erken yaşta satranç oynadım, ne zamandır oynayamıyorum ama çok da severim ve bütün lafları kendisine iade ederim. Satranç çok iyi bir oyundur, çok önemli bir oyundur. Keşke kendisi de bilse ve oynayabilse diyeceğim ama tabii ki burada başka bir şey yapılıyor. Burada bir sorun çıkartma, olmadık yerlerden sorun çıkartma ve bu sorunları çözüyormuş gibi yapma meselesi var. Sonuçta Fatih Altaylı'nın da üzerine çarpı atınca Fatih Altaylı cevabını çok isabetli bir şekilde verdi. Şimdi bakalım ne diyecek, ne diyebilir? "Hayır, çeyrek milyon dolar değildi, 100.000 dolardı" mı diyecek? Yani çeyrek milyon dolar ne yapıyor, 250.000 dolar yapıyor, "Hayır 250.000 dolar değil, 100.000 dolar" bunu mu diyecek? Böyle acı bir durum… Ama o listeye bakıyorsunuz yani maşallah. Ona dokunan yanmış. Sanmıyorum ki o yaktı ama buradan kendine paye çıkartması çok manidar. Bir de en acısı, geçen izleyicilerle yayın da yaptık: Bir yıl yatıp beraat etmiş bir insansın, yani nasıl bunu yaparsın? Ben 18 ay yattım. Ne olursa olsun hapis yatana karşı, hele düşünce suçu, yani düşünce suçu, ayağının frende olması lazım. Ama kendi Fethullahçıların hıncını Fatih Altaylı'dan, İsmail Saymaz'dan ya da Ekrem İmamoğlu'ndan almaya çalışıyor. Neyse. Şunu biliyorum, 40 yılda bunu gördüm; inanın bana bütün tarikat işleriyle uğraşanlar böyle değil. Bu yayını da onlardan birisine, rahmetli Bülent Rauf'a ithaf etmek istiyorum. Çok çok ilginç bir insandı. Kendisiyle bir gün geçirdim. Babamın arkadaşıydı, İngiltere'de yaşıyordu ama çok ilginç bir insandı. Çok iyi eğitim görmüş Türkiye'de, sonra Mısır kralının kız kardeşi ile evlenmiş, yıllarca Mısır'da yaşamış, sonra boşanmış, İngiltere'ye yerleşmiş. Çok bilge birisiydi ve hayatının önemli bir bölümünü, son yıllarını özellikle tarikat meselesine ve Muhyiddin İbn Arabi'ye adamış birisiydi, onunla ilgili çalışmalar yapan birisiydi. 1987’de İstanbul'a geldiklerinde ben de gazeteciliğe yeni başlamışım ve İslami hareketler üzerine çalışıyorum. Çok heyecanlanmıştım Bülent Bey'i görünce. Ama orada şunu gördük, Bülent Bey aynı zamanda muazzam bir aşçıymış ve rahmetli anneme de dedi ki: "Nermin Hanım, siz hiçbir şeye karışmıyorsunuz, yemeği ben yapacağım" dedi. Yanında gelen mürit ya da öğrencisi olanları çarşıya pazara yolladı ve bize mükellef bir ziyafet çekmişti ve maalesef o ziyaretten kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin. Başkaları da var ama Bülent Rauf Bey'i hep sevgiyle hatırlıyorum. Bir son not da düşeyim: Kendisi yine benim çok yakın dostum olan Şerif Mardin'in gençlik arkadaşıymış ve gençlik yıllarında birlikte, Şerif Hoca'nın deyimiyle hovardalık yaparlarmış. İki bilge insan, hiç şaşırtıcı değil. Benzer yerlerde okumuşlar, Robert Kolej, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüksek öğrenim falan ve böyle insanlar var. Yani şunu söyleyeyim; tarikat, din, iman deyince aklınıza karikatürler gelmesin. Çok güzel, gerçekten sanat eseri düzeyinde insanlar da var. Bülent Bey, Bülent Rauf bunlardan birisiydi. Kendisini saygıyla yad ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
28.06.2025 Kemal Kılıçdaroğlu mucizesi
27.06.2025 “Türkiye’de seçimle iktidar değişimi dönemi kapandı” mı gerçekten?
26.06.2025 Cübbeli olmak değil, Cübbeli kalmak zor
25.06.2025 Fatih Altaylı Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “İspanya’dayken AKP’li bazı dostlar arayıp ‘gelme tutuklayacaklar’ dedi, sinirlendim ve geldim”
25.06.2025 Bir hayal kırıklığı olarak Kemal Kılıçdaroğlu
24.06.2025 CHP oyun bozmaya devam ediyor
23.06.2025 Yanıbaşımızda ülkeler birbirleriyle, biz ülke olarak birbirimizle savaşıyoruz
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
22.06.2025 Fatih Altaylı’nın tutuklanması bize neler söylüyor?
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı