Erbakan tankların üzerine niye çıkmadı?

06.03.2012 Vatan

28 Şubat sürecinde genel olarak sosyalist solda, özel olarak ÖDP’de hakim olan “Ne şeriat ne darbe” yaklaşımını eleştirmemin belli bir kızgınlık ve öfke yaratmış olduğunu görüyorum. Ama şaşırmıyorum, çünkü solcu bir gazeteci olarak İslami hareket üzerine çalıştığım 27 yılda bu tür tepkilere alıştım. Son dönemde ÖDP bünyesinde İslam’a bakış konusunda yeni arayışlar olduğunu biliyordum fakat Birgün gazetesinde bana cevap yetiştirmeye çalışan yazılara baktığımda etkili yerlerdeki isimlerin hâlâ klişelerde ısrar ettiklerini gördüm ve üzüldüm.

Birgün’deki yazılardan birinde şöyle deniyor: “Dönemin koşullarının Çakır’a göre bir önemi yok; Başbakanlık konutuna doldurulan tarikat şeyhlerinin de, ekranlardan ve kürsülerden şeriat çağrısı yapanların da...”

Kimseyle polemik arayışında değilim, fakat bu cümleye “ne önemi olabilir ki?” diye sormamam ayıp olur. Veya “askerin demokratik sürece müdahalesinin bahanesi olan “dönemin koşulları”nı öne sürerek 28 Şubat darbecilerinin suçlarını hafifletmeye çalışmanın bir sosyaliste, sol harekete ne tür bir katkısı olabilir?” diye sormadan duramıyorum.

İnsafsızlık

15. yılında yapılan 28 Şubat değerlendirmelerindeki samimiyetsizliğin sağı, solu, dini, mezhebi yok maalesef. Medyada Mümtazer Türköne’nin başını çektiği, 28 Şubat’ın faturasını sağdan, Necmettin Erbakan ve RP’ye kesme tavrı buna bir başka örnek. Erbakan’ın 28 Şubat’taki MGK bildirisine imza atmış olmasından hareketle yapılan bu eleştirilerde çok şey var belki ama insaftan eser yok. Kuşkusuz demokrasi açısından arzu edilen, Erbakan’ın hiçbir taviz vermeden askere direnmesiydi, ama böylesi bir durumda Türköne’nin (ve şu günlerde 28 Şubat üzerine yaptığı suçlamalarla dikkat çeken Hüseyin Kocabıyık’ın) danışmanlığını yaptıkları Tansu Çiller’in DYP’si onun arkasından gelebilecek miydi? Nitekim Refahyol hükümeti de Çiller’in milletvekillerini kontrol edememesi nedeniyle dağıldı.

Erbakan’ın stratejisini kabaca “askeri oyalamak” olarak tanımlayabiliriz. Örneğin o meşhur bildiriyi imzaladı ama hayata geçirilmesi konusunda hiçbir adım atmadı, hatta 28 Şubatçıların en büyük kozu da bu oldu.

Erbakan’ınki tabii ki pek gerçekçi olmayan, hayli naif bir stratejiydi ve başarısız oldu.

Ya direnseydi?

Milli Görüş’ü ve Erbakan’ı en iyi tanıyan gazetecilerden olan Fehmi Çalmuk, 28 Şubat sürecinde Hoca’nın yakın çevresine “burdan Kızılay’a kadar gitsek arkamızdan çok kişi gelmez” anlamında sözler sarf ettiğini yazmıştı. Erbakan gerçekten böyle konuştu mu? Konuştuysa söylediklerinde haklı mıydı? Kızılay’a sahiden yürümeye kalksa ne olurdu?

Görüşlerini benimseyenler kadar benimseyenler de onu sevenler kadar sevmeyenler de Erbakan’ın ülkesini seven bir politikacı olduğunda büyük ölçüde anlaşırlar, cenaze töreninde de buna şahit olduk. Dolayısıyla Erbakan’ın ülkesini sevdiği için, istemeyerek de olsa herhangi bir direniş sergilemediğini, yani tankların üzerine çıkmadığını söyleyebiliriz. Ama şunu unutmamak lazım, Erbakan bunun faturasını bizzat kendisi ödedi: Hükümeti elinden alındı, partisi kapatıldı, kendisi siyasi yasaklı yapıldı... Fakat biz Erbakan’ın başına gelebilecekleri engellemek için askerlere başkalarını, hele diğer İslami yapıları işaret ettiğini görmedik.

Son söz: 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gibi sert dönemler hakkında birilerini suçlamaya kalkanlar önce aynada kendilerine, ardından hemen yakın çevresindekilere baksalar herkes için daha hayırlı olur.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı