PKK’NIN KARAKUTUSU KANİ YILMAZ’IN “DİPLOMASİ” ANILARI/3
Norveç, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, hatta Güney Afrika Cumhuriyeti ilk başta Öcalan’ı siyasi mülteci olarak almak istedi.Ancak büyük ülkelerin baskısıyla PKK’ya hep aynı yanıt verildi: Maalesef bizi aşan durumlar var
Uzun yıllar PKK’nın Avrupa sorumluluğunu üstlenen Kani Yılmaz (Faysal Dunlayıcı) öldürülmeden önce kaleme aldığı anılarında Abdullah Öcalan’ın 1998 Ekim ayında Suriye’den çıkıp Rusya üzerinden geldiği İtalya’da neden barınamadığı ve hangi alternatiflerin denendiği üzerine önemli ve çarpıcı bilgiler veriyor.
Yılmaz şöyle yazıyor: “1998 Aralık ayından başlayarak, ABD İtalya’ya açıkça ültimatom düzeyinde uyarılar vermeye başladı. Türkiye de bağlantılarını yeniden oluşturdu ve bizim büyük medya desteğimizi kırdı. Türkiye daha önceki sonuçsuz tepkisel üslup yerine ekonomi ve diplomasi gücünü kullandı, gazetelere tam sayfa ilanlar verdi, İtalyan parlamentosu ve senatosu üyeleriyle birebir ilişkiler geliştirdi.” Bu arada Öcalan sık sık “Hepiniz pasaport aldınız, bana kimse kimlik vermiyor” diye sıkıştırmaktadır. Bunun üzerine PKK’lılar yeni yerler aramaya başlarlar. İlk akla gelen ülkeler Fransa, Finlandiya, Avusturya, Yunanistan, Güney Afrika ve Norveç’tir.
Fransa’nın Afrika’daki eski bir sömürgesini önerdiğini ve PKK’lıların bunu güvenlik gerekçesiyle reddettiğini dün yazmıştık. Bir diğer hemen iptal edilen alternatifse Libya’dır. Yılmaz şöyle yazıyor: “O dönemde Libya’dan dolaylı bir davet gelmişti. Öcalan aslında buna sıcak baktı, ama hepimiz karşı çıktık. Güvenlikli değildi.”
“Bizi aşar”
Dört koldan diplomatik atağa geçen PKK’lılar her seferinde hüsrana uğrarlar. İlk olarak Çek Cumhuriyeti ve Avusturya hemen ret cevabı verir. Ardından Yunanistan da hayalleri boşa çıkarır. Yılmaz anlatıyor: “Yunanistan’da çok geniş bir dost çevremiz vardı. Gerek muhalefet gerekse iktidardaki PASOK nezdinde pek çok girişimde bulunduk. Milletvekili Kostas Baduvas, o dönem PASOK’un beyni ve Yunanistan’ın en zeki adamı olarak nitelenen Mihalis Haralanbidis ile ilişki kurduk. Epey çaba sarf etti. Parlamento Başkanı ile görüştük. Ancak herhangi bir sonuç alamadan geri döndük.”
Sırada Norveç vardır. Bu ülkenin Filistin-İsrail barış görüşmelerini başlatmış olması PKK’lılara cesaret verir. Sonuçta Yılmaz, Roni Alasor ile birlikte Norveç Barış Enstitüsü başkanıyla görüşürler. Ona Öcalan’ın sessiz kalacağını ve mülteci olmanın bütün gereklerini yerine getireceğini söyler ve karşılığında Norveç’in Türkiye ile aralarını bulmalarını isterler.
Enstitü başkanı hükümetle görüşeceğini ve umutlu olduğunu söyler. İki gün Oslo’da bekleyen Yılmaz şu cevap karşısında şok olur: “Bu sorun Norveç’i aşıyor. Danışmamız gereken devletler var. Onlar izin vermiyorlar. Eğer ilerde durum değişirse sizinle tekrar ilişkiye geçeriz.”
“Abilerimizden izin alın”
Bir başka Kuzey Avrupa ülkesi, Finlandiya’da da PKK’yı benzer bir akıbet beklemektedir. Yine başta işler çok iyi gider. Mizgin Şen ile Helsinki’ye giden Yılmaz, parlamentoda bir Dışişleri heyetiyle uzun bir görüşme yapar. Kendisine şu söylenir: “Biz Kürtlere sempatiyle bakıyoruz ve Abdullah Öcalan’ı ülkemize mülteci olarak almak istiyoruz. Türkiye ile yoğun ticari ilişkilerimiz yok. Dolayısıyla tepkilerini göğüsleyebiliriz. Ancak tek sıkıntımız var: Biz AB’nin küçük bir ülkesiyiz. Fransa ve Almanya’nın rahatsızlık duymayacaklarını bildirmeleri halinde Öcalan’ı hemen ülkemize kabul edebiliriz.”
Bunun üzerine Yılmaz hemen Alman yetkililerle Dusseldorf yakınlarında bir otelde buluşma ayarlar. Fakat Almanlar ellerini kirletmek istemezler. Cevapları çok açık olur: “Finlandiya’nın önerisi bizi ilgilendirmiyor. Finlandiya bağımsız bir ülkedir. Kendi kararını kendisi alır. Biz bu konuda olumlu ya da olumsuz görüş belirtmiyoruz.”
Mandela bile son anda vazgeçti
Artık geriye bir tek Güney Afrika kalmıştır. Önce Nelson Mandela, Desmond Tutu ve dönemin Dışişleri Bakanı Alfred Baphethuxolo Nzo’ya birer mektup yazıp bunları Brüksel’deki G. Afrika Büyükelçiliği’ne elden teslim ederler. Finlandiya dönüşü acilen elçilikten çağrılır ve burada müsteşarla görüşürler. Müsteşar “Ülkemizden size olumlu yanıt geldi. Çok sıcak bakıyorlar” der ve birkaç gün içinde Bakanlık’tan bir heyetin gelip ayrıntıları ileteceğini bildirir.
Gerçekten daha sonra heyetle Brüksel’de bir otelde buluşurlar. G. Afrikalı diplomatlar birkaç kez Dışişleri Bakanı’nı, Yılmaz ve arkadaşları da Öcalan’ı arayıp haberdar ederler. Epey uzun süren görüşmede PKK’lılara şunlar söylenir: “Biz ilticayı kabul edeceğiz. Abdullah Öcalan ülkemize gelebilir. Nelson Mandela ve Dışişleri Bakanımız Öcalan’ın ülkemize gelişine sıcak bakıyor. Onu İtalya’dan nasıl çıkaracağımıza siz karışmayın. İtalyan hükümetiyle biz görüşeceğiz. Doğal olarak yanında bir-iki yardımcısı olabilir. Bu konuda da herhangi bir sorun yok. Biz İtalyan hükümetiyle görüşmeyi G. Afrika’da bir-iki gün içinde halledeceğiz ve gelip pratiğe dökeceğiz.”
PKK’lılar bu sefer başardıklarını düşünmektedirler. Fakat yine devreye bazı “ağabeyler” girer. PKK’lılarla görüşen heyet Brüksel’den İngiltere’ye geçer. Orada, dönemin Başbakanı Tony Blair’in G. Afrika ziyaretinin hazırlıklarına katılırlar. Ancak kendilerinden bir daha ses çıkmaz. Brüksel’deki G. Afrika Büyükelçiği yetkilileri, cevap için kapılarını aşındıran PKK’lıları çağırır ve haberi iletir: “Maalesef bizi de aşan durumlar var. İlticayı kabul edemeyiz.” Yılmaz ve arkadaşları bu sefer İngiltere’nin yollarına taş koyduğunu düşünürler. Nitekim birkaç gün içinde her şey çorap söküğü gibi gelir ve G. Afrika’da kahramanlar gibi karşılanmayı hayal eden Öcalan sonunda bir başka Afrika ülkesi olan Kenya’da, bu sefer “en büyük abi” ABD tarafından yakalanıp Türkiye’ye teslim edilir.
‘Avrupa Öcalan’a inanmadı’
Kanİ Yılmaz anılarında Öcalan’ın Avrupa’da PKK’yı tepeden tırnağa değiştirmeyi, hatta tasfiye etmeyi düşündüğünü yazıyor. Geçmişin bütün sorumluluğunu Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu gibilerin sırtına yüklemeyi, bütün yetkilerini alıp onlara “danışmanlık” payesi vermeyi planladığını, ama Avrupa’dan cevap alamadığı için bu projeyi yatırdığını ileri sürüyor. Yılmaz şöyle yazıyor: “O döneme kadar olan PKK’yı da, gerillayı da reddedecekti. Fakat bütün bu çağrıları demokratik dünyadan, Avrupa’dan cevap bulmadı. Ya Avrupa’nın çıkarları buna uymadı, ya Avrupa-Türkiye ilişkileri buna engel oldu ya da Avrupa Öcalan’ın samimiyetine inanmadı.”