İTÜ'lü üç arkadaşın amansız mücadelesi

28.02.2011 Vatan

Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel ve Turgut Özal, İTÜ’de 
birlikte okudu. Üç arkadaştan Demirel ve Özal, önce Başbakan ardından da Cumhurbaşkanı oldu. Erbakan’ın da gönlünde Cumhurbaşkanlığı yatıyordu. Şimdi o koltukta bir öğrencisi oturuyor.

Erbakan’ın hep çilelerle geçen 42 yıllık aktif siyasi hayatı başlıbaşına bir efsanedir. Bu süre içinde üç kez genel başkanı, bir kez de perde arkası lideri olduğu partiler kapatıldı, sürgünler, hapisler ve yasaklarla boğuştu. Erbakan kendi siyasi hayatının herhalde İslam tarihindeki bazı önemli olay ve anlara benzetilmesini tercih ederdi ama ben Yunan mitolojisine başvurmayı tercih edeceğim. Bana göre Erbakan pekala mitolojideki Sisyphos’a benzetilebilir. O hep binbir zorlukla partilerini, tıpkı Sisyphos’un kayası gibi, iktidara doğru taşıdı, ama her seferinde yine Sisyphos gibi, kendisinden daha güçlü birileri tarafından o kaya (yani partileri) gerisin geri aşağı itildi.



Çünkü Erbakan İslamcı bir lider olarak Türkiye’deki mevcut rejimle hep sorunlu oldu. Halbuki 1926 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda, Adanalı bir ağır ceza reisinin oğlu olarak Sinop’ta dünyaya gelmişti. Çok başarılı bir talebeydi ve küçük yaştan itibaren dindardı. İTÜ’de Süleyman Demirel ve Turgut Özal’la birlikte okudu; hatta bir iddiaya göre namazda onların imamlığını yapıyordu.

Demirel’le köşe kapmaca

Bu üç siyasetçinin kaderleri birçok kez birleşti, ama sıklıkla çakıştı. Esas çekişme Erbakan ile Demirel’in arasında yaşandı. Daha 1969 yılında Anadolu sermayesinin desteğiyle Odalar Birliği Başkanı seçilen Erbakan, dönemin başbakanı AP Genel Başkanı Demirel’in onayı ve Ticaret Bakanlığı’nın talimatıyla polis zoruyla görevden alınmıştı.

O tarihte Erbakan’ı savunmak için kapısında nöbet tutan gençlerden biri, o tarihte Ankara Üniversitesi’nde hukuk okuyan Bülent Arınç’tı.

Ardından, aynı yıl yapılacak genel seçimlerde Erbakan’ın AP listesinden adaylık başvurusu yine Demirel tarafından veto edildi. Genel kabul gören bir analize göre Erbakan’ın asıl niyeti AP içinde genel başkanlık yarışına girip merkez sağın liderliğine oynamaktı. Fakat Demirel tarafından dışlanınca kendine siyasi yelpazede yeni ve bağımsız zorunda kalan Erbakan, 1969 genel seçimlerinde Konya’dan bağımsız aday oldu ve seçildi. Aslında Erbakan tek başına hareket etmiyordu, fakat birlikte “Bağımsızlar Hareketi”ni oluşturduğu arkadaşlarından hiçbiri Meclis’e giremedi. 

Erbakan seçimin hemen ardından, diğer sağ partilerden iki milletvekilini de yanına alarak 26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni kurdu.

12 Mart 1971 muhtırası Demirel’i başbakanlıktan etti; partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Erbakan ise soluğu İsviçre’de aldı. Bu arada yeniden parlamenter sistem işlemeye başlamış ve 11 Ekim 1972’de MNP kadroları Süleyman Arif Emre liderliğinde Milli Selamet Partisi’ni kurmuşlardı. Askerler Demirel’in yeniden başbakan olmasına karşıydı, onun yerine CHP’nin yeni genel başkanı Bülent Ecevit’i denemek istiyorlardı. Bunun yollarından biri sağı parçalamaktı ve bunun için Erbakan’ın MSP’nin başına geçmesi şarttı. Ordu tarafından ikna edilen Erbakan geri dönerek Demirel’den intikamını almış oldu.

1973 seçimlerinde MSP 48 milletvekiliyle anahtar parti olunca Erbakan, Demirel’i yıpratma misyonunu sürdürdü ve şaşırtıcı bir şekilde Ecevit’le koalisyon hükümeti kurdu. Ancak kader isterseniz sistem deyin- sağın iki liderini Milliyetçi Cephe hükümetlerinde buluşturdu. 12 Eylül 1980 darbesi ise sadece ikisini değil tüm siyasetçileri cezaevlerinde bir araya getirdi.

1980 sonrası Demirel ve Erbakan yasaklı olmanın çilesini çeker ve perde arkasından partilerini yönetmeye çalışırken, onların çekilmesiyle ortaya çıkan boşluğu, İTÜ’den arkadaşları Turgut Özal fazlasıyla dolduruyordu. Özal bir ara MSP’den milletvekili adayı olmuş, daha sonra da Demirel’e bağlı olarak 24 Ocak kararlarını hayata geçirmişti. Zaten ANAP’ı da ağırlıkla AP ve MSP’nin ara kadrolarıyla kuracaktı.

Yıllar sonra, 1995 genel seçimlerinin ardından, ANAP ve DYP’nin koalisyonu (Anayol) kısa ömürlü olunca Demirel, cumhurbaşkanı sıfatıyla Erbakan’ı hükümet kurmakla görevlendirdiğinde kimileri bu tarihi kavganın nihayet bittiğini düşünmüştü. Ancak daha bir yıl geçmeden aynı Demirel, Refahyol’un “havada ikmal” yapmasına imkan tanımayıp, başbakanlık görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi; böylece RP’nin kapatılmasının siyasi zemini daha iyi hazırlanmış oldu.

Kim daha başarılı?

Üç arkadaştan Özal ve Demirel önce başbakan, ardından cumhurbaşkanı oldu. Kuşkusuz Erbakan da cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Anılarını anlatırken, içlerinde en parlak öğrencinin kendisi olduğunu ısrarla vurgulayan Hoca buna hakkı olduğuna da inanıyordu. Bu yolda ilk adımın başbakanlık olduğunun bilincindeydi. Nitekim RP’nin birinci parti çıktığı 1995 seçimlerinin ardından koalisyon kurabilmek için uzlaşmaz üslubunu değiştirdi. İddiaya göre gönlünde yatan, Anarefah’ın kurulması, süreç içinde iki partinin birleşmesi ve ANAP kökenli birinin başbakan olup kendisinin de Çankaya’ya yerleşmesiydi. 

Pazar günü Süleyman Demirel’i, ekranda Erbakan taziyesinden çıkarken gördüğümde aklıma şu soru takıldı: Siyasi serüvenleri sık sık birbirleriyle kesişen İTÜ’lü üç arkadaştan hangisi daha başarılı oldu? Zor ve sıkıntı verici bir soru olduğunun farkındayım ancak benim buna cevabım kesinlikle Erbakan olacaktır. Erbakan’ın Çankaya’ya çıkamaması onun bir eksisi olarak algılanabilir fakat cumhurbaşkanlığı koltuğunda, Türk siyasi hayatına bizzat kazandırdığı ve sürekli olarak önünü açmış olduğu Abdullah Gül oturuyor; daha lise çağlarında kendisinin “Milli Görüş dersanesi”ne kayıt yaptıran Recep Tayyip Erdoğan yıllardır başbakanlık yapıyor; ayrıca birçok bakan, TBMM Başkanı ve üst düzey bürokrat da yine onun hareketinden yetişmiş durumda.

Varsayımlar üzerine sorular üretmenin çok doğru olmadığını biliyorum ancak yine sormadan edemeyeceğim: Eğer Demirel 1969’da Erbakan’ın AP’den milletvekilliği adaylığını veto etseydi ne olurdu? İlk akla gelen cevap hiç şüphesiz “Erbakan kısa süre sonra yine MNP benzeri bir parti kurardı” olacaktır. Yine de Erbakan’ın AP’de kalıp Demirel’le merkez sağın liderliği yarışına girmiş olsaydı Türkiye bugün çok farklı bir noktada olurdu diye düşünüyorum. Peki bugünkünden iyi mi olurdu, kötü mü, kestiremiyorum.

---




Dizi 3: Erbakan'ın 5 rüyası!  1.3.2011
Dizi 4: Hareketin lideri kim olacak?  2.3.2011



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
13.11.2024 Transatlantik: Trump döneminde Amerika’nın dış politikası
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı