Ali Çarkoğlu ile söyleşi: Ön seçim CHP için iyi bir fikir mi?

13.02.2025 medyascope.tv

13 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Cumhuriyet Halk Partisi 23 Mart'ta Cumhurbaşkanı adayı için ön seçim yapacak. Galiba Ekrem İmamoğlu kazanacak, öyle gözüküyor ama bu ön seçim iyi bir fikir mi, sonrası ne olur diye konuşmaya devam ediyoruz. Bugün Koç Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Ali Çarkoğlu konuğumuz. Ali, merhaba.
Ali Çarkoğlu: Merhaba.

Ruşen Çakır: Dün Emre Erdoğan'la yaptığımız yayında https://medyascope.tv/2025/02/12/rusen-cakirin-konugu-prof-dr-emre-erdogan-chpde-cumhurbaskani-adayi-bilmecesi/ aynı konuyu konuştuk. Eminim, birçok konuya benzer, birçok konuya da biraz farklı açılardan bakacaksınızdır. Ona da ilk başta bu soruyu sormuştum: Bu ön seçim, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayını parti üyelerine sorması, onların oyuyla saptıyor olması iyi bir fikir mi? Kendileri bunu bir devrim olarak tanımlıyorlar biliyorsun. Güldüğüne göre en azından devrim demiyorsun.
Çarkoğlu: Evet, belki devrim abartılmış bir laf. Amacın ne olduğunu akılda tutarsanız ve ona göre bir kurgu ile yaparsanız, ön seçim gerçekten partiye bir canlılık getirebilir ve seçimi kazanmak için bir avantaj sağlayabilir. Ama şunu hatırda tutmak lazım: Seçimi kazanmak için 27 milyon oy gerekiyor. Geçen seferki seçimde en az bu kadar gerekti. Partinin şu anki üye sayısı 1,5 milyonu ya buluyor ya bulmuyor. Ben geçen sefer baktım, Sinan Oğan bile 2 milyon 700 bin civarında oy almış durumda. Bunu çok büyük bir sayı olarak gibi görmek, buradan büyük bir anlam çıkarmak oldukça zor. Unutmamak lazım ki, bu, kendine has özellikleri olan bir kitle.  Bundan neyi kastediyorum? CHP'nin, kendi aldığı oy veren tabandan da oldukça farklı olacağını düşündüğüm bir üye kitlesi. Kaldı ki, bir seneye yakın bir zaman evvel, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul'da aldığı oy dahi bu oydan çok daha fazlaydı. Dolayısıyla sayıların marifeti olarak buradan bir meşruiyet ya da ona bağlanabilecek bir siyasi anlam çıkarmak bence çok zor. Burada esas önemli olan şey şu: Prensip olarak, partiyi aktif olarak üyelerinin katılımıyla siyaset yapım sürecine dahil etmek ve İmamoğlu gibi ona benzer diğer adayları da bu sürecin içine dahil edip, buradan bir dinamizm çıkarmak, onları mobilize etmek ve bu tartışmayı herkesin önünde yaparak, geniş kitlelere “Ne kadar iyi ne kadar ilginç şeyler söylüyorlar, memleketi yönetmeye talip olan bu partinin ne demek istediğini şimdi anladım” dedirtmesi lazım. Bunu gerçekleştirecek bir yapı, bir kurgu yoksa ön seçimde, o zaman bir formalite haline dönüşmüş oluyor. Bugün de baktım, Mansur Bey de katılmayı düşünmüyor, başka kimlerin katılacağı çok belli değil. Dolayısıyla, bu formaliteden bunu kurtarmak lazım.

Ruşen Çakır: Peki Mansur Yavaş katılmış olsaydı, gerçekten çok heyecanlı bir olaya tanık olur muyduk?
Çarkoğlu: O zaman, kurgunun ne kadar zor işleyecek bir kurgu olduğu daha da ortaya çıkacaktı. Çünkü o zaman sonuç büyük ihtimalle biraz daha yakın olabilirdi, belki çok büyük bir fark olmazdı diyebiliriz. Partiyi yakından tanıyan arkadaşlar, zaten parti içerisinde bir seçimi kazanması yönünde kendisine çok da şans vermiyorlar anladığım kadarıyla. Ama o da zaten bize “Kazananın başından belli kaybedenin de belli olduğu bir seçimi yapmanın kime ne yararı olabilir ki?” diyor. Dolayısıyla, seçimin içeriğinin gerçekten iyi olduğu bir ön seçim yapılmadığı takdirde, bu, bir formaliteye dönüşecek. Biraz önce okudum, Ekrem Bey de bütün kampanya sürecinin ön seçimden sonra başlayacağını söylüyor. Halka kendisini anlatmasının, politikalarının ne olduğunu paylaşmasının başlangıcını ön seçimden sonraya koymuş durumda. Bu da, kurgunun çok da iyi düşünülmediğini ortaya koyuyor bence. Çünkü zaten seçilmiş birinin neler yapacağını seçildikten sonra öğrenmeye başlamamız, işin mantığına aykırı.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş ön seçime girmeyeceğini söyledi, ama aday olmayacağını söylemedi. Burada da böyle bir ikilem var. Genellikle “Daha seçime çok var, Türkiye'nin gündemine, yoksulluğa odaklanalım, seçim zamanı bakarız” diyor ve kapıyı aralık bırakıyor. Şu anda CHP çevreleri, hem ön seçimde kazanacak olması kesin olan Ekrem İmamoğlu hem de Mansur Yavaş (100 bin imzayla ya da 20 milletvekili ki bunlar İYİ Parti'den olabilir), birden fazla CHP kökenli adayla seçimin olma ihtimalini sanki satın almış durumdalar. Karşılarında da Erdoğan olacak herhalde. İlk akla gelen, Erdoğan'ın bundan memnun olacağı. Sence de öyle mi?
Çarkoğlu: İlk bakışta öyle olabilir gibi gözüküyor ama Mansur Bey de zaten bunu ifade etti. Bu, muhalif kitleyi daha fazla mobilize edecek bir seçim ortamı yaratırsa ve ikinci tura kalması sağlanabilirse, o zaman bir avantaja dönüşebilir. Çünkü muhalif adayın birinci turda kazanma ihtimalini şu anda kimse satın almıyor. Bütün yorumlar ‘’zaten bu iş ikinci tura kalacak’’ varsayımı ile yapılıyor. Eğer öyle olursa, geçen seferkine benzer bir şekilde belki daha farklı adaylar da yine ön plana çıkabilir. O zaman bir avantaja dönüşme ihtimali var. Aksi takdirde, birinci turda seçimin bitmesi beklenebilir ve muhalefetin, bölünmüş oylar nedeniyle seçimi kazanamama ihtimali daha yüksek olabilir.

Ruşen Çakır: Peki, DEM Parti için ne diyorsun? Bir tarafta Öcalan'dan açıklama bekliyoruz biliyorsun. Bu sürecin gidişatına göre DEM Parti'nin iktidara daha da yakınlaşması, ihtimal dahilinde. Oradan pozitif bir sonuç çıkarsa, İmralı’yla koordineli bir şekilde bir şeyler değişirse olursa, o zaman Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin rengi de değişebilir sanki.
Çarkoğlu: Bu açıdan baktığımızda, aslında Erdoğan ve iktidar tarafı seçime hazırlık konusunda muhalefetten daha önde gözüküyor. AK Parti-MHP tarafı, kritik bir kitlenin, kendi adaylarının arkasında yer alacağı bir kurguya doğru oyunu ittirmeye çalışıyor. Hatırlarsanız, bir evvelki seçimde, özellikle ikinci turda, Kürt seçmenin katılımının düşmesi nedeniyle büyük bir dezavantaj olmuştu. Bir sonraki seçimde, ancak bu seçmen kitlesine hitap edebilecek bir muhalefetin adayı kazanma şansını artırabilir gözüküyor. Böyle düşünüldüğü zaman da gerek bu açılımın nasıl gelişeceği gerekse Mansur Yavaş gibi bir adayın hem AK Parti'den hem Kürt vatandaşlardan, muhalefete ne kadar oy devşirebileceği, büyük bir soru işareti açıkçası. Muhalefet, bu kitleye hitap edebilecek bir dinamizm içerisinde değil. Aslında böyle bir dinamizmi şu anda muhalefet değil iktidar gösteriyor. Muhalefetin, kendisinin inisiyatifiyle Güneydoğu ve Doğu'daki seçmene hitap edebilecek bir açılım içerisinde olması beklenirdi, ama açıkçası, o fırsatı Devlet Bahçeli ve iktidara terk etmiş oldular.

Ruşen Çakır: Ben bu sabahki yayınımda https://medyascope.tv/2025/02/13/muhalif-liderler-arasinda-chpye-kim-daha-iyi-muhalefet-eder-yarisi/ da anlattım. Muhalefet partilerinden de CHP’deki ön seçimle ilgili eleştiriler geliyor. Dün grup toplantılarında, önce Ahmet Davutoğlu, daha sonra Müsavat Dervişoğlu, CHP'ye ve Ekrem İmamoğlu'na yönelik çok sert konuştu. Davutoğlu “Senin işin İstanbul'u depreme hazırlamak, Cumhurbaşkanlığı’yla ne işin var?” dedi. Müsavat Dervişoğlu da CHP'nin erken seçim diyerek oyuna geldiğini söyledi. Daha önce de “Adayı DEM Parti’ye soruyorsunuz, bize sormuyorsunuz, bize de sorun” diye açıklama yapmıştı. Bunlar sanki biraz Altılı Masa’dan tevarüs eden “CHP tek başına karar veremez” algısı. CHP de sanki yerel seçimde yaptıkları gibi, sahada, ittifakın kendinden oluşmasını istiyor. CHP'nin izlediği bu strateji doğru mu? İYİ Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi liderleri ile görüşmeler yapmadan tabanda bir ittifak sağlama stratejisi yerel seçimde işe yaradı ama Cumhurbaşkanlığı seçimi için farklı olabilir.
Çarkoğlu: Evet, orada muhalefetin damağında kötü bir tat kaldı açıkçası. O da nedir? Bu kadar üst düzeyde liderlerin yaptığı masadaki tartışmalar, anlaşmalar tabanda hiçbir karşılık bulamadı. Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde artık eski stratejiyle hareket etmeme inisiyatifini kullanıyor. Bence burada haksız değiller. Demin senin de bahsettiğin gibi, partinin tabanında ne kadar seçmen var ki böylesine tehditlerde bulunuyorlar, o çok açık değil. Bence artık o köprüler yakılmış durumda. O resti göreceklerdir. Ama Kürt seçmen konusunda böyle bir restleşmeye gitmeleri çok büyük bir risk olur. Çünkü o cenahta ciddi bir parti disiplini ve seçmenin olduğu biliniyor. İYİ Parti ya da sahadaki diğer partiler konusunda aynı görüşü ileri sürmek son derece zor. Onlar, kendilerinin atfettikleri bir siyasi seçmen gücüyle bu konuşmaları yapıyorlar, ama sandıkta böyle bir karşılık bulamıyorlar. Hem genel seçimde hem yerel seçimde bunu gördük.

Ruşen Çakır: Dün Ekrem İmamoğlu'nun İsmail Saymaz'a verdiği söyleşiye bakıyorum. İmamoğlu muhalefetle ilişki ve yol haritası konusunu “Önce 23 Mart’ta ön seçim yapılıyor. Sonrasında muhalefeti, ama siyasi partiler, ama sivil toplum kuruluşları ekseninde, içine alan müzakerelerin, tabiri caizse hükümet programı oluşturmaya dönük bir zaman planının tasarlanması…” diye açıklıyor. Yani muhalefeti daha çok bir hükümet planı çerçevesinde düşünüyor. Bir de şöyle bir cümlesi var: “Ana gövdesinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğu, muhalefetin erklerinin bir araya geldiği bir kurumsal yapılanma, Türkiye'nin önüne güçlü kadro yapısını koyacaktır. Bu da çok kapsayıcı olacaktır.” Bu zor ve her şeye çekilebilecek bir cümle. Ben bu söylediklerinden şunu anladım: Muhalefet partilerinin liderleri değil de Cumhuriyet Halk Partili olmayan ama muhalif bilinen birtakım kadroların Ekrem İmamoğlu'nun kampanyasına katılması, kazandıktan sonra oluşturacağı kabineyi belki önceden ve onun içerisinde bir ittifak fotoğrafı çekmek niyetinin olduğunu düşündüm. Böyle bir şey olursa etkili olur mu?
Çarkoğlu: Böyle bir şeyin şimdiye kadar çalıştığını görmedik. Altılı Masa da böyle bir şey yaptı biliyorsun. Bütün liderler birlikte pazarlık yaptılar, arkasından açıklamalar yapıldı. Partinin değil, ama o zaman Kılıçdaroğlu'nun ekibinin yaptığı yüzlerce sayfalık politika önerileri vardı. Onlar hocalar tarafından aktarıldı. Bunların bir etkisi olduğunu düşünüyor muyuz? Şu an itibariyle gördük ki bunların hiçbir etkisi yok. Esas etkili olan şey, halka hitap eden bir liderin onları mobilize edebilecek bir kampanya içerisinde hem kendini anlatması hem de onları peşinde sürükleyebilmesi ve bunu da zamana yayabilmesi. ‘’Biz önce ön seçimi yapacağız, kampanyayı ondan sonra başlatacağız’’ fikri bana çok ikna edici gelmiyor açıkçası. Ben 90'lı yıllarda Süleyman Demirel'in Turgut Özal'a karşı yürüttüğü muhalefeti hatırlıyorum. O zaman hakikaten Anadolu'nun altını üstüne getirmişti, öyle bir muhalefet. Yine hatırlayalım, Altılı Masa’nın da biraz daha iddialı olduğu dönemde, Anadolu ziyaretlerinde, böyle bir dinamizm görülüyordu. Şu anda siz Anadolu'ya gitmiyorsunuz, İstanbul'da belediyelere açılan davalarla uğraşıyorsunuz. Böyle bir durumdayken, kadronuz ne olursa olsun, kim olursa olsun, sadece mağduru oynayıp, sahaya çıkmadan yürütülecek bir kampanyanın herhangi bir sonuç getirmesi bence çok zor. Burada sokaktaki vatandaşın bir kanaatinin oluşması lazım. Bunun için sokaktaki vatandaşa fırsat vermek lazım. Ülkenin değişik yerlerine birkaç sandık koyup, o sandıkta bir 1,3 milyon insanın oy kullanmasını sağlayarak oluşturulabilecek bir dinamizm, bence yeterli değil. İşlediğini bildiğimiz ön seçim süreçleri hiç böyle yürütülmüyor. Ön seçim süreçleri aylarca devam ediyor, birçok aday çok büyük çabalar gösterip halkı arkalarına katmaya çalışıp mücadele ediyorlar. Sonunda ayakta bir iki kişi kalıyor ve bu bir siyasi zafer olarak görünüyor. Zaten kimsenin baştan katılmayacağını bildiğimiz bir ön seçimde zafer elde edilmiş olsa, bu ne kadar bir mobilizasyon sağlayacak? Bence en büyük zorluk bu. Ön seçimi kazanacaksınız, ama hiç kimse bu seçimi çok da önemli bulmayacak. Belki partiye hâkim olacaksınız, ama bu partinin, seçmeni mobilize etmekte ne kadar etkili olduğu da bence büyük bir soru işareti.

Ruşen Çakır: İnsanlar şunu da merak ediyor: Ön seçim oldu, Ekrem İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı oldu ve kampanya başlatıyor. Belediye Başkanlığı da sürüyor mu? Hem İstanbul gibi bir yerde belediye başkanlığı yapıp hem de cumhurbaşkanı adayı olarak Anadolu'yu karış karış gezecek mi?  Nasıl olacak?
Çarkoğlu: Onu da bilmiyoruz açıkçası. Büyük ihtimalle, belediye başkanlığını bırakmak istemeyecek. Bırakmak istemediği takdirde, bu da hep iktidar tarafından kendi aleyhine kullanılacak. Bunlar hep büyük zorluklar. Bu zorlukların olmaması için, her gittiği yerde halkın onu kucakladığını görmesi lazım. O da ne demektir? Yürütülen o kampanyanın, başarılı bir şekilde halkı arkasına katması lazım. Bu sağlanabilirse ön seçim süreci başarılı olur.

Ruşen Çakır: Peki bunu nasıl sağlayacak? Şu anda bütün veriler ortada. Ekrem İmamoğlu'nu biliyoruz, Türkiye'yi biliyoruz, seçmen davranışlarını biliyoruz. Her yere göre ayrı kampanya mı, ülke çapında genel bir şeyi her yerde tekrarlamak mı? Ne yapabilir?
Çarkoğlu: Geçen sefer bunu denediler. Her ile gidip o ilin çarşı pazarında dolaşıp, orada bir koku almaya gayret ettiler. Bundan başka yapılabilecek çok da bir şey yok açıkçası. Çünkü yapabileceğiniz yegâne şey, halkla buluşmak ve halkın sizi benimsediğini ortaya çıkarmanız lazım. Bunu yapmadan, ön seçim senaryosu içerisinde bunun otomatik olarak oluşmasını beklemek, bence safdilli bir beklenti. Ben açıkçası ön seçim kararının olumlu yorumlanabileceğini düşünüyorum. Çünkü aksi takdirde Türkiye’de üzerine ölü toprağı serilmiş gibi, muhalefetin hiç sesinin çıkmadığı, iktidarın herkese höt zöt çekerek belediyeleri paralize ettiği bir siyaset ortamı olacak. Ön seçim olmadığını düşünelim, o zaman, muhalefetin tamamen paralize bir şekilde, iktidarın kendisine karşı yürüttüğü kampanyayı atlatmaya çalışmasını izleyeceğiz. Buna karşı bir inisiyatif almış olmaları kötü bir şey değil. Ama unutmayalım ki nihai oyun bu değil. Nihai oyun, Cumhuriyet Halk Partililere değil, çok daha geniş bir kitleye ulaşmak. Onu sağlamak için ön seçim sürecini öyle kurgulamaları lazım. Bence o kurguda bir yanlışlık var. O kurgu, bir gün içerisinde bir ön seçim yapılacak, zaten kimse de katılmayacak, öyle bir gösteri halinde gelişecek ve bence o iyi bir şey olmayacak.

Ruşen Çakır: Peki yasak ihtimaline ne diyorsun? Bu konuda herkesin başka fikri var. Kimisi Erdoğan'ın böyle bir şey yapmayacağını söylüyor. Çünkü ortada yargıyı tartışmıyoruz, siyasi iktidarın kararını tartışıyoruz. Bunun ters tepeceğini, Erdoğan’ın yapmayacağını, ama bunu son ana kadar kullanacağını düşünenler de var. Erdoğan’ın karşısında İmamoğlu'nu rakip görmek istemeyeceğini ve yasak getireceğini düşünenler var. Bu tartışmalara nasıl bakıyorsun?
Çarkoğlu: Bence artık İmamoğlu'nun bir sonraki seçime müdahil olmadığı bir Türkiye hiçbir zaman olmayacak. İmamoğlu yasaklansa da yasaklanmasa da Erdoğan'ın bundan kaçması mümkün değil. İmamoğlu için de aynı şey söz konusu. Yasak gelmiş olsa “Tamam bitti artık, bu seçimi unutalım ve bir sonraki seçime bakalım” mı demesini bekliyoruz? Tabii ki böyle bir şey söylemeyecek. Dolayısıyla o, bence artık üzerinde fazla düşünülmemesi gereken bir yol, muhalefet olarak olsa da olmasa da kampanyanın nasıl yürütüleceğini düşünmeleri lazım.

Ruşen Çakır: Geçenlerde Erdoğan'a yakın olduğunu bildiğim bir eski tanıdığımla karşılaştım. Bu konuları konuştuk. Ekrem İmamoğlu'nun Erdoğan'ı nasıl yendiğini, 25 yıl sonra İstanbul’un elinden gitmesinin Erdoğan’da nasıl etki yarattığını da biliyor. Ama “Reis ne yapar ne eder kazanır” dedi. Bunu aslında 2019'daki İstanbul seçimlerinin ikinci turu öncesinde de demişlerdi biliyorsun. “Tekrarlatıyorsa bir bildiği vardır” dediler, fark açıldı. Benim de aklıma o geliyor tabii ama yine de Erdoğan'ın bunca zamandır ülkede ayakta kalmış olması ve bu seçimi hele Ekrem İmamoğlu'na kaybetmek istemediği, seçimi kazanmak istediği çok açık. Başkalarını bilemem ama Erdoğan ne yapabilir?
Çarkoğlu: Bence Erdoğan hiç kimseye karşı kaybetmek istemiyor. Bu işi sonuna kadar sürdürmek isteyecektir, buna şaşmamak lazım. Ama seçim kaybedilmek zorunda olan bir seçim değil. Eğer muhalefet kazanamayacağını düşünürse, bence seçime de katılmaması lazım. Tabii bu, Türkiye tarihinde olmuş bir şey değil. Ama seçim şartları oluşmadı, Anayasa garip bir şekilde değiştirildi, üstelik kampanya yürütülemiyor, ‘’Biz yine de seçime girelim, kaybedersek de kaybederiz’’ demek bence çok akla yatkın bir strateji değil. Dolayısıyla, kazanılabileceği düşünüldüğü takdirde bu kampanyanın yürütülmesi lazım. Muhalefet hiç kazanılacağını düşünmüyorsa, bunun bir anlamı yok. Zaten seçmen de bunu net bir şekilde görecektir. Bence Türkiye'de seçimi kazanmak hâlâ mümkün. Seçmen üzerinde öylesine büyük bir kontrol mekanizması yok. Bunu en yakın İstanbul seçimlerinde gördük. Ekrem Bey'in de seçmen karşısında doğal bir çekiciliği olduğu çok aşikâr. Bu kabiliyeti Türkiye geneline yaymakta bir sorunu var ve orada da ilk düşünülen şey, önce partiye hâkim olalım, ondan sonra partinin organizasyonunu kullanarak bütün ülke sathına hitap etmeye çalışalım. Ben bu fikrin o kadar net ve işleyeceğinden emin olmadığımı düşünüyorum. Partiye çok fazla ihtiyacı yok. Zaten kendisi partinin de öne çıkarabileceği yegâne iki isimden bir tanesi. Eğer zaten Mansur Bey partiye de hâkim olabileceğini düşünseydi, o zaman ön seçime girmeyi de kabul ederdi. Demek ki partinin ortaya çıkabilecek yegâne adayı Ekrem Bey gibi görünüyor.

Ruşen Çakır: Yani ‘’İmamoğlu için CHP zaten cepte, gerisine bakması lazım” diyorsun.
Çarkoğlu: Evet benim görebildiğim o.

Ruşen Çakır: Buradaki mesele vizyon ve bunun, CHP'de olmayan bir şey olduğunu düşünüyorum. “Ekrem İmamoğlu'nun ya da adayın nasıl bir Türkiye vadettiğini söylemesi gerekir” diye çok klişe gibi gözüken bir laf ediyoruz. Ama biliyorsun Bekir Ağırdır benim yayınımda çok güzel bir laf söylemişti. “Muhalefet altyazı yazıyor” demişti. Yani durum tespiti yapıyor, ekonomi kötü gibi zaten insanların bildiği şeyleri söylüyor. Onun ötesinde bir şey söyleyebilmesi lazım. Ekrem İmamoğlu'nda bu potansiyeli görüyor musun?
Çarkoğlu: Ben görmek istiyorum ama böyle bir işe soyunduğunu da açıkçası görmedim. Çünkü ben de hep söylüyorum, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak, hâlâ geçerliliği olan bir vizyon. Türkiye, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış bir ülke mi şu anda? Seçim yapıyoruz, nasıl bir seçim olduğundan dahi göğsümüzü gere gere konuşamıyoruz. Ekonominin durumu zaten aşikâr. Bu sadece basma kalıp laflarla söylenebilecek bir şey değil. Halka hitap edebilecek, onların anlamasını sağlayacak bir siyasi söylemi oluşturması lazım. Bu siyasi söylem de ancak halk ile buluşarak oluşturulabilir. Ne Süleyman Bey ne Bülent Bey, halk karşısında olmadan, evde, Oran'da ya da Güniz Sokak'ta arkadaşlarıyla oturarak bu işi yaptılar. Sokakta kendilerine halkın teveccühü gözlendi. Ki o zaman bunun gözlenmesi belki bugünkünden çok daha zordu; ortada bugünkü kadar ne cep telefonu var ne televizyon ne internet var. Halka ulaştığınızı başkalarına nasıl anlatacaksınız?  O “Karaoğlan” lafının nerede söylendiğini şimdi hatırlamıyorum, belki sen hatırlarsın, ama o söylem bütün Türkiye'ye mâledilmişti. Nasıl mâledildi? Bugün öyle bir söylem olsa, onu mâletmek çok daha kolay diye düşünürüm. Ama öyle bir söylem yok, ortaya çıkmıyor.

Ruşen Çakır: Mesela 1991 seçimi öncesi, Demirel'in ‘’Kürt realitesini tanımak’’ lafı Türkiye'de merkez sağ için bir dönüm noktasıydı. Hayata geçirip geçirmediği ayrı bir tartışma, ama onu söylediği anda birçok şey değişmişti ve o seçimde birinci parti çıktı. O sayede çıktığını iddia etmiyorum ama onun bir etkisi var.
Çarkoğlu: Tabii ki siyasetçi ancak sokakta halkın nabzını tutabilir. Yoksa planınızı programınızı yapmak için İstanbul'da toplantılar düzenliyor olmanızın hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Bunu sokaktaki insanın duyması ve onun benimsemesi lazım. ‘’Onu benimsetmeye bize müsaade etmiyorlar, basında yer vermiyorlar’’ bunlar bence boş laf. Çünkü sen de kampanyayı benden daha yakın takip ettin yıllarca, siyasetçi sokağa çıkar, onlarla buluşur, el sıkışır, kahvesinde çayını içer, evinde misafir olursa ancak onların nabzını tutabilir. Tutmadığı takdirde ne kadar plan program ne kadar hazırlık yaparsanız yapın, lafı güzaf olur. Zaten bunu en son seçimde de gördük. Yüzlerce sayfa öneri planı hazırlandı, seçime 2-3 hafta kala, sokaktaki insanların hiçbirinin bu planlardan haberi dahi yoktu. Hiç kimse onu düşünmüyordu bile. Çünkü siyaset sokakta başka bir yöne doğru evrilmişti o zaman. Dolayısıyla, kampanyayı böyle büyük planlarla değil, sokağın içinde, halkla buluşarak yapmadıkları takdirde böyle bir dinamizm hiçbir zaman olmaz.

Ruşen Çakır: Çok sağ ol Ali, çok teşekkürler. Çok verimli ve güzel bir yayın oldu. Çok teşekkür ediyorum. Koç Üniversitesi'nden Prof. Ali Çarkoğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayını ön seçimde belirlemesinin iyi bir fikir olup olmadığını, sonrasında ne yapması gerektiğini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
14.02.2025 Haftaya Bakış (254): TÜSİAD'ın çıkışı, CHP'de ön seçim & CHP'li belediyelere operasyon
13.02.2025 Ali Çarkoğlu ile söyleşi: Ön seçim CHP için iyi bir fikir mi?
12.02.2025 Transatlantik: Trump Gazze'yi alabilir mi? & ABD'de "Cumhuriyet mi, demokrasi mi?" tartışması
11.02.2025 Gün Zileli: Maoculuktan anarşizme 60 yılı aşkın bir militanlık öyküsü
10.02.2025 Kürt sorununun çözümü için neler gerekli? Prof. Mustafa Erdoğan ile söyleşi
09.02.2025 Bu AK Parti’nin İstanbul’u geri alması çok ama çok zora benziyor
07.02.2025 Haftaya Bakış (253): CHP'de adaylık tartışması | Öcalan'ın açıklamasını beklerken
07.02.2025 Seçmenin siyasete ilgisizliği devam ediyor: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı