Hafta Başı (50): Kurultay davası ertelendi: CHP'nin gidişatı

16.09.2025 medyascope.tv

16 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Hafta Başı’nı yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Hafta Başı’’yla karşınızdayız. Kadri Gürsel'le birlikte bu haftayı konuşacağız ve tabii ki mecburen CHP konuşacağız. Hoş geldin Kadri.
Kadri Gürsel: Hoş bulduk Ruşen.

Ruşen Çakır: Öncelikle geçmiş olsun. Geçen hafta yapamadık.
Kadri Gürsel: Teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Şimdi bugün çok kritik bir gündü. Neydi? Kırmızı pazartesiydi. Tam pazartesi günü.
Kadri Gürsel: Ama ilan edilmiş olan olmadı, gerçekleşmedi.

Ruşen Çakır: Evet, evet. Ve bir yığın senaryo vardı. En az etkili olan senaryo, hiçbir karar almadan mahkeme 40 gün sonrasına erteledi. Bir iddiaya göre, erteler ama tedbir kararı alır, İstanbul'daki gibi, bu seçenek de vardı. Bunu da yapmadı. Karar vermedi zaten. Yine birtakım şeyler için başvuru yaptı mahkeme, delegeler, şunlar bunlar filan...
Kadri Gürsel: ‘‘Şu dosyalar eksik. Şunları getirin, bunları getirin" falan dediler.

Ruşen Çakır: Evet.
Kadri Gürsel: Bir gerekçesi olması lazım, değil mi ertelemenin usulen?

Ruşen Çakır: Evet. Ondan sonra ertelendi ve ne oluyor şimdi? İlk başta borsa düşüyor, sonra borsa çıkıyor falan. Ama geçen seferki, onu da daha sonra konuşuruz, 2 Eylül'deki İstanbul olayında bile bayağı bir ekonomi etkilendi.
Kadri Gürsel: Evet.

Ruşen Çakır: Bayağı bir etkilendi.
Kadri Gürsel: ‘‘Biz bu günlere hazırlıklıyız. Bu şoklara hazırlıklıyız’’ diyor Mehmet Şimşek zaten, değil mi yani?

Ruşen Çakır: Evet de çok da istediği bir şey olmadığı da muhakkak. Bugün mesela bir mutlak butlan, hele hafta başı. Şimdi bir daha ertelenen tarih cumaya geliyor.
Kadri Gürsel: Cumaya alsınlar onlar da zaten. Bu kadar koordinasyon yapamıyorlar mı yani?

Ruşen Çakır: Şimdi bu ne anlama geliyor? Tabii ki öncelikle ilk akla gelen, siyasi iktidar CHP'yi hâlâ stres altında tutmak istiyor, bir 40 gün daha vesaire. Ama bu arada pazar günü bir kurultay olacak. Mahkeme o kurultayı da ciddiye aldı, ‘‘böyle bir şey olamaz’’ falan da demedi. Sonuçta o kurultay olursa, bugün Gökçer T24'te çok güzel bir şey yazmış, analiz yazmış. Diyor ki, ‘‘O zaman mahkeme konusuz kalacak, yeni şey olduktan sonra, ve düşmesi gerekir’’ diyor. Tabii olay ne kadar hukuki ne kadar siyasi tartışması olduğu için bunu bir kenara koyalım. Ama sonuçta CHP bir hamle yaptı, olağanüstü kurultay kararı aldı. Mutlak butlan çıksaydı bile ne olacaktı? Ona cevap vermiş olacaktı. Bu arada Kılıçdaroğlu hiç ağzını açmadı, birazdan anlatacağım. Avukatı biraz önce bir açıklama yapmış, ‘‘Biz bilerek sustuk. CHP'ye zarar gelmesin diye sustuk.’’ Onu bilahare konuşuruz. Ne diyorsun? Sence niye karar çıkmadı? Yani siyasi iktidar bunun siyasi ve ekonomik sonuçlarından ürktüğü için mi? Daha fazla stres altına sokmak istediği için mi? Bir diğer seçenek de tabii, ki bence önemli, 2 Eylül'de İstanbul'u bir prova olarak gördü birçok kişi, biliyorsun, büyük kurultay ve İstanbul'da tam bir fiyasko oldu. Yani Gürsel Tekin ve dört kişiden ikisi kaldı, biliyorsun, ikisi ayrıldı, onların yaptıkları, hiçbir şey yapmadılar yani. CHP'ye polis yığmaktan başka hiçbir şey yapmadılar. Yani böyle onların eline geçmiş bir İstanbul örgütü falan olmadı. Ve bunun da ben etkisi olduğu kanısındayım. Sen ne diyorsun?
Kadri Gürsel: Şimdi CHP'lileri CHP'lilere kırdırarak, ‘‘Bunlar yönetemez Türkiye'yi. Zaten baksanıza daha şimdiden kanlı bıçaklı oldular,’’ ki bu ifadeyi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan kullandı, ‘‘Kanlı bıçaklı oldular’’ diye. Zaten yansıtmak istedikleri imaj da bu. Yani bu algıyı oluşturmak istiyorlar. Amiyane, benim hiç sevmediğim tabirle yani algı oluşturmak isterken bu algıyı da kendi seçmenleri nezdinde oluşturmak istiyorlar. Çünkü şunu görüyorlar; iktidarın, Cumhur İttifakı'nın tabanından geçişler var, kaçışlar var. Tedricen de olsa bu taban dayanıklı bir taban değil. Yani 30’un altına düştüğü söyleniyor. Araştırmalar var onu 30’un altında gösteren falan. Bunlar ciddi şeyler. Bunun bir yerlere gitmesi lazımdı. Eskiden Cumhur İttifakı arasında değiş tokuş oluyordu, oy değiş tokuşu, malum. Yani AKP'den MHP'ye, MHP'den AKP'ye geçişler oluyor. Şimdi muhalefete geçiyor. Dolayısıyla kendi tabanına, seçmenine diyecek ki, ‘‘İşte bunlar yönetemez.’’ Zaten bunu yapmak istiyor. Bunda pek başarılı olabilmiş değil açıkçası ama tabii ki İstanbul'da yapılanın bir prova olduğu, tepkilerin ölçülmek istendiği, buna CHP'nin nasıl bir reaksiyon göstereceğini görmek istedikleri de çok açık. Gördüler de, CHP enerjik ve dinamik bir reaksiyon gösterdi. Ve İstanbul'dan ziyade ben Ankara'da Tandoğan mitinginin çok etkili olduğunu düşünüyorum erteleme kararında. Yani Tandoğan Meydanı gerçekten meydan değil, artık caddeler dolmuştu, çok büyük bir gösteriydi. Belki Tandoğan'da bugüne kadar yapılmış en büyük gösteriydi denilebilir. Ve dolayısıyla burada taktik bir geri adım attı bence iktidar, niyetinden vazgeçmiş değil. Çünkü birçok cephede birden saldırıyor. Yani bir cephenin bir mevzisinde diyelim taktik bir geri adım attı. Bu vazgeçtiği anlamına gelmiyor elbette. Diğer taraftan CHP de hukuk mevziinde kendisine karşı yapılan bu saldırıyı hukuki argümanlarla boşa çıkarması ve bu saldırıya karşı bir direnç geliştirmekten de vazgeçmemesi lazım. İşte çok duyuyorum, sen de söyledin; bu artık siyasi bir konu. Siyasi bir konu ama konunun siyasi olduğunu anlatmak için öncelikle hukuki olmadığını göstermek gerekiyor. O konuda da hukukçulara çok büyük iş düşüyor. Bundan asla vazgeçilmemesi gerekiyor. Yani benim de yargılandığım Cumhuriyet davası da, kendime getiriyorum şeyi de, siyasi bir davaydı. Ama biz hep hukuk çizgisi etrafında mevzilendik ve hukuk üzerinden hukuka dayanarak kendimizi savunduk ve bu etkili oldu.

Ruşen Çakır: Bir sözünü kesebilir miyim? Çok ilginç bir şey var.
Kadri Gürsel: Tabii, lütfen.

Ruşen Çakır: TGRT'de Barış Yarkadaş şöyle demiş kararın ardından: "Çok yanlış bir karar. Çok yanlış. Hukuk güvenliğini ortadan kaldıran bir karar. Hakim Bey'in davayı ertelemesi adalete ve yargıya gölge düşürdü." Yani Türkiye'de adalet varmış, yargı varmış, gölgesiz.
Kadri Gürsel: Bu son zamanlarda duyduğum en gülünç demagojilerden biri. Yani gerçekten şu an kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyorum, yani bu yayının bütünlüğü bozulmasın falan. Ne diyelim buna şimdi? ‘‘Evet, hukuk kisvesi altında yapılan siyasi bir saldırıya, hukuk zemininde hukuki argümanlarla karşı konulması gerekir’’ derken demagojiye karşı ne yapmak lazım ve her demagojiyi ciddiye almalı mıyız?

Ruşen Çakır: Burada tabii şöyle bir şey var. Şimdi bunu yapan kişi AK Partili, angaje AK Partili vesaire olsa anlayacağız. Hâlâ CHP içerisinde...
Kadri Gürsel: Aynı şey. ‘‘Ben CHP'liyim, ben CHP'liyim’’ deyip duran bir figür.

Ruşen Çakır: Evet.
Kadri Gürsel: Yani zaten aslında ‘‘ben CHP'liyim’’ dedikçe bu hadisenin CHP içi bir çatışma olduğu, kendisinin, iktidarın bununla pek alakasının olmadığı, ortada bir sorun olduğu, bunun yargıya yansıdığı ve aslında sorunun taraflarının CHP'liler olduğu algısını yine güçlendirmek için yapmış olduğu bir şey. Kendisinin CHP'lilikle falan bir alakası yok. Yani hiçbir alakası yok. Yani CHP'lilik dediğin şey zaten böyle anlarda belli olur; kimin CHP'li olduğu, kimin olmadığı, kimin CHP'li kisvesi altında iktidara hizmet ettiği, kimin ajanlaştığı. Anlatabiliyor muyum? Ve artık bu noktaya geldik. Bak yani birkaç ay önce ‘‘ihanet, hainlik’’ vesaire gibi sert sözcüklerin ve kavramların bu siyasi tartışmada kullanılmasından rahatsız olanlar vardı. Şimdi artık ihanet ve hainlik meydanlara taştı ve sloganlara dönüştü ve Gürsel Tekin aleyhinde atılan sloganlar, işte ‘‘hain Gürsel’’ falan diye, değil mi?

Ruşen Çakır: Onu bilahare konuşacağız.
Kadri Gürsel: Konuşuruz da neticede ihanet ve hainlik bir nesnel gerçeklik haline dönüştü. Çünkü bu ölçülebilir bir şey. Eğer uzlaşmaz bir karşıtlığın iki kutbu arasında varsa bu çatışma, uzlaşmaz bir karşıtlık söz konusuysa karşı tarafa hizmet eden haindir. Bu kadar basit. Yani bu ahlaki bir konu. Ahlak ve felsefi bir konu. Etikle alakası var tabii ki. Yani ahlak ve etik aynı şey değil ama hem ahlaki hem etiğin alanına giren bir konu. Bu argümanlarla çok rahat söylenebilir bu. Çünkü biri diğerinin zıddı. Zıddına hizmet ediyorsun. Ve bir şey daha söyleyeyim, onu tekrarlamak istiyorum. Ben bunu bir ay önce de söyledim, galiba birkaç program öncesinde. Şu an Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'de cumhuriyetten geriye kalan tek kurum. Siyasi kurum değil yani resmi devlet kurumu falan değil, tek kurum. Bunun içinde devlet kurumları da dahil. Yani tek kurum. İdari değil, siyasi şu bu diye ayrıştırılabilir. Yani bunlar geniş bir yelpaze. Şimdi bunun içinde üniversitesi var, yargısı var, şusu var. Yani cumhuriyet kurumları. Hayır, hepsini katarak söylüyorum işin içine. Tek kurum Cumhuriyet Halk Partisi. Dolayısıyla şimdi ‘‘Cumhuriyet Halk Partiliyim’’ diyerek iktidarın amaçlarına hizmet etmek, tam da bu açıdan cumhuriyetten geriye kalan tek kurumun da işlevsizleşmesine, mefluç, felç, iş yapamaz hale gelmesine, siyaset yapamaz hale gelmesine hizmet etmektir. Bunu da ifade etmek gerekirse tek kelimeyle bu hainlikten başka bir şey değil.

Ruşen Çakır: Şimdi buradan Kemal Kılıçdaroğlu'na gelelim. Ben perşembe günü Özgür Özel'le kısa bir röportaj yaptım. Kısa ama çok öz bir röportajdı ve en sonunda şey diye sordum: ‘‘Siz sevmeyeceksiniz biliyorum ama bu soruyu sormak zorundayım. Kılıçdaroğlu'ndan ne yapmasını bekliyorsunuz?’’ diye sordum. O da belki de ilk kez kamuya açık bir şekilde Kılıçdaroğlu hakkında sorulduğu için verdiği bir cevap. Özetle şey dedi: "Partinin yargı eliyle dizayn edilmesinin önündeki en büyük güvencenin kendisi olduğunu belirtmesi lazım." Yani, ‘‘Ben varken yargı eliyle bu partiyi dizayn edemezsiniz’’ demesini bekledi. Tabii ki Kılıçdaroğlu bir açıklama yapmadı. Biraz önce avukatı Celal Çelik, Kılıçdaroğlu'nun bürosunda bir açıklama yapmış gazetecilere. Diyor ki: ‘‘Kılıçdaroğlu CHP iradesine zarar vermemek için sessiz kaldı. Genel Başkanın partiye zarar vermeme iradesinin olacağının bilinmesi lazım." Yani şimdi Özgür Özel diyor ki, ‘‘Partiye zarar gelmemesi için çıkıp konuşması lazım’’ diyor. Avukatı diyor ki, ‘‘Partiye zarar gelmemesi için sustu’’ diyor. ‘‘Mutlak butlanın çıkmasıyla genel merkeze gideceği şeklinde ahlaksızca açıklamalar yapıldı. Ama genel başkanımızın gündemi değildir. Dava onun tarafından açılmadı. Yürütülen süreçlerle ilgisi ve bilgisi olmadı. Uzak durmaya çalıştı ancak anlaşılmadı.’’ Hiçbir açıklama yapmayacakmış. ‘‘Bizim bir ilgimiz yok’’ yok demiş.
Kadri Gürsel: Çok güzel. Bu avukatı tebrik ediyorum.
Ruşen Çakır: Bir de şey, ‘‘Herkes nasıl izliyorsa biz de öyle izliyoruz. Kılıçdaroğlu'nun bir öngörüsü yok.’’
Kadri Gürsel: Peki, bu avukatı tebrik ediyorum. Çünkü, ‘‘konuşsaydı zarar verecekti’’ demeye getiriyor. Demek ki konuşsaydı zarar verecekti. Yani sessiz kalmasaydı ne diyecekti?

Ruşen Çakır: ‘‘Zarar vermemek için sessiz kaldı.’’
Kadri Gürsel: Zarar veren şeyler söyleyecekti demek ki. Ama neticede fikri neyse zikri o olacakmış demek ki. Ve başından beri işte ‘‘hançerlendim ben’’ vesaire diyor ya, o tartışmalara hiç girmek istemiyorum tekrar. Fakat susarak da zarar verdi. Çünkü zarar vermemesinin tek koşulu vardı. Bu yargı üzerinden CHP'ye karşı kurulan komplonun hiçbir şekilde aleti olmayacağını ilan etmesi lazımdı en baştan itibaren. Aylardır bunu yapabileceği halde sustu. O zaman aralığını, o fırsat penceresini de kaçırdı. Bundan sonra artık ne dese boş. Bir şey diyemeyeceği için susuyor. Dolayısıyla sessiz kalmayı tercih etmesi, aslında konuşsaydı bu operasyonu destekler mahiyette şeyler söyleyeceği anlamına geliyor. Partiye nasıl zarar vermemek mümkün? Yani bu operasyonu kınayacak ve hiçbir şekilde buna alet olmayacağını söyleyerek partiye zarar mı verecekti? Bu mümkün müydü? Tam tersine partiye faydası dokunacaktı. Partiye zarar vermesi ancak bu operasyonu destekler mahiyette zımnen, dolaylı yoldan falan bazı şeyler... İşte, ‘‘gerçek ortaya çıksın, herkes aklansın’’ falan gibi böyle konuşuyorlar ya. Özellikle adını zikrettiğin o televizyon figürü de öyle konuşuyor. ‘‘Her şey ortaya çıksın,’’ falan filan. İşte, ‘‘İddialar çok vahim,’’ filan diyorlar ya. Yani böyle bir şey mi söyleyecekti? Çok saçma sapan ve birazcık da eksik, yani biraz zekâ açığı olan bir açıklama olarak görüyorum. Susmasının gerekçesi partiye zarar vermemek olamaz.

Ruşen Çakır: Şimdi önümde 13 Eylül'de Gürsel Tekin'in sosyal medya paylaşımı var. Yoruma kapatmış tabii ki. "Suskunluğumuz edebimizdendir, korkumuzdan değil." Bir başka sessiz kaldığını söyleyen, ki özellikle yandaş kanallara bayağı bir konuştu yani.
Kadri Gürsel: Gürsel Tekin bu işin içinde neden yer aldığını bir türlü söyleyemedi, açıklayamadı.

Ruşen Çakır: O da partiye zarar vermemek için.
Kadri Gürsel: Partiye zarar vermemek için.

Ruşen Çakır: Bak burada o da var. Tam olarak açıklaması şu: "Görevimiz psikolojik savaşlara cevap vermek değil; CHP'nin içindeki ayrılığı, kırgınlığı onarmaktır. Kirli medya algılarına değil, partimizin birliğine odaklandık."
Kadri Gürsel: Sen olmasaydın CHP içindeki ayrılıktan, kırgınlıktan bahsetmenin zemini olacak mıydı? Yani böyle bir şey yok. Ben bir de şeye takılıyorum son zamanlarda. Bunu sen de kullandın. Ben de söyleyecektim yeri geldiğinde. Dizayn etmek yani. CHP'nin dizayn edilmesi diye bir şey söz konusu değil burada. Ki dizayn etmek çok masum bir ifade. Nötr bir ifade bile demiyorum. Yapılanın karşısında gerçekten masum kalıyor. Bu ifadeyi mesela Özgür Özel de kullanmış, kullanıyor. CHP'liler kullanıyor. ‘‘Siyaseti dizayn ediyor.’’ Siyaseti siyasetçiler dizayn ederler zaten. Siyaset yaparak dizayn ederler. Siyaset, çeşitleri dizaynlar arasındaki mücadeledir neticede ve sonuçta bir şekilde o dizayn sözcüğü aslında siyasetin içinde anlamı olan bir sözcük. Burada dizayn edilmek istenen bir şey yok; burada yok edilmek istenen bir şey var. Siyaseti yok etmek istiyor. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'ni yok etmekle kalmayacak başarıya ulaşırsa bu operasyon. Cumhuriyet Halk Partisi'yle beraber siyaseti de Türkiye'de kapatacak, tadil edecek, bitirecek siyaseti. Çünkü siyaset devlet yönetmek demek değil. Yani iktidar olmak, iktidarda oturmak demek değil siyaset. Siyaset muhalefetsiz düşünülemez. Bu bakımdan dizayn sözcüğü, yani sanki ortada bir siyaset var, o dizayn edilecek. İşte iktidarın çıkarına göre dizayn edilmiş halde siyaset devam edecek. Sonra biz onu tekrar dizayn edebiliriz, sürece etkin müdahalelerde bulunarak. Böyle bir durum yok. Böyle bir bağlam, böyle bir ikilem veya denklem yok. Orada kaldırılmak istenen, yok edilmek istenen, siyasetsizleştirilmek istenen bir Türkiye var. Tamamen devlete ram olacak Türkiye'de siyaset sınıfı, yani devletle özdeşleşmiş, bütünleşmiş, birleşmiş. Aslında burada uzun vadede totaliter bir proje söz konusu.

Ruşen Çakır: Sen uzun diyorsun da birçoklarına göre kısa vadede olacak.
Kadri Gürsel: Hayır, şöyle, kısa vadede yapılmak istenen zaten seçimlerin anlamsızlaştırılması, muhalefetin ortadan kaldırılması. Ama bu zaten mümkün olursa, eğer muhalefet işlevsizleştirilirse o zaman totalitarizmin ideolojik ve kültürel boyutlardaki tezahürüne de tanık olabiliriz. Bunun zaten emarelerini görüyoruz. Bunun Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle, başka başka ideolojik aygıtlar yoluyla sergilenen, uygulanan çeşitli adımlarını, küçük adımlarını, denemelerini görüyoruz. Ben bunu kastediyorum. Totalitarizm dediğin zaman işte tek parti düzeni demiyorum ben sadece. O onun en güçlü ayağı. Tek parti düzeni, zaten fiilen gidilmek istenen yer orası. Ama o parti de zaten artık devlet partisi olmuş. Devlet partisi olduğun zaman zaten siyaset yapmıyorsun. Yani siyasetin tanımında galiba pek anlaşamıyoruz. Yani siyaset şey demek değil burada, bir amaca ulaşmak için yapılıp edilen şeylerin toplamı. Yani devlet yönetiyor adam sonuçta, bir devleti yönetiyor. Ona tamamen hakim olmuş bütün kurumlarıyla ve teknik açıdan siyaset yaptığı söylenebilir. Ama burada, iktidar ve muhalefet dengesinin bütününden biz söz edildiğini anlamak zorundayız siyaset derken.

Ruşen Çakır: Başka bir şeyi tartışmakta yarar var. Şimdi şöyle bir tablo çiziliyor.
Kadri Gürsel: Bir şey söyleyeceğim. Yani, ‘‘Dizayn ediliyor, dizayn ediliyor. Bizi dizayn etmek istiyorlar’’ derken kendilerine yapılan büyük kötülüğü hafifletmiş oluyorlar. Yani bu ifade çok sakat bir ifade.

Ruşen Çakır: Anladım, anladım.
Kadri Gürsel: Yani bundan vazgeçmeleri lazım. Beni gerçekten çok rahatsız ediyor. Onu söylemiş olayım burada.

Ruşen Çakır: Şimdi buradaki husus şu. Şu hâliyle baktığımız zaman Erdoğan'ın kafasındaki proje bugün itibarıyla gerçekleşmedi. Yani mutlak butlan, Kılıçdaroğlu'nun gelmesi, vesaire.
Kadri Gürsel: O taktik bir adım. O çok şey bir adım yani tedrici. O adım cephelerden biriydi, yani mevzilerden biriydi o.

Ruşen Çakır: Şimdi buradaki soru şu. Bence en önemli, Türkiye'yi anlamakta da en kritik nokta bu. Erdoğan bunu bir hesapla mı yaptı, yoksa mecbur kaldığı için mi yaptı? Yani bu olay, mahkemenin bu erteleme kararının nedeni siyasi iktidarın iradesiyle verdiği bir karar mı, yoksa mecbur kalarak verdiği bir karar mı? Ben bunu açıkçası CHP'nin başta olmak üzere gösterdiği direnişle anlatmaya çalışıyorum, anlamaya çalışıyorum. Sen de demin dedin mesela, Tandoğan mitingi falan. Yani genellikle şöyle bir hesap da yapılıyor ya; ‘‘İktidar her istediğini yapıyor. Şimdi de böyle bir hamle var. Bunu yaptıysa vardır Erdoğan'ın bir bildiği. 40 gün sonraya bakalım’’ falan. Yani burada şöyle bir hususta çok büyük bir sorun çıkıyor; tek bir aktör üzerinden siyaseti okumaya çalıştığımız zaman çuvallıyoruz. Yani Erdoğan tamam, bir aktör ama CHP de bir aktör, özellikle 19 Mart'tan sonra. Aslında 31 Mart'tan sonra görmüştük yerel seçimde ama esas 19 Mart'tan sonra gördük ki Erdoğan'ın tek başına siyaseti, siyasi alanı belirleyebildiği, istediği gibi daralttığı, herkesi oraya soktuğu bir siyaset yaşanmıyor. CHP siyasetin alanını sürekli genişletiyor ve iktidarın hesaplarını bozuyor. 19 Mart'ta mesela hatırla, kayyum bekleniyordu, değil mi? CHP'ye daha o zaman bekleniyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne o zaman bekleniyordu. Neden yapamadı? Çünkü direniş, Saraçhane’yi gördü. Şimdi de burada esas olarak bakılması gereken bence Erdoğan'dan ziyade diğer aktörler ve özellikle muhalefet, CHP ve Özgür Özel. Yani mesela pazar gününe kongre yapma kararının kesin etkisi olmuştur. Ne kadar olmuştur bilmiyorum. Yani sonuçta bir hamle yaptı. Mesela İstanbul'daki kurultayı yenileme başvurusu yaptı. Şunu yaptı, bunu yaptı. Hem onu yapıyor hem de işte Zeytinburnu'nda ve Kadıköy'de miting yapıyor. Tandoğan'da miting yapıyor ve sürekli olarak da bir şey söylüyor.
Kadri Gürsel: Peki, ama şuna da bakmak lazım. 19 Mart'tan bu yana geçen süre içinde sanıyorum, yanlışım varsa düzelt, 18 belediye başkanını iktidar aldı, indirdi.

Ruşen Çakır: Evet, hâlâ alıyor.
Kadri Gürsel: İstanbul'da gösterilen direniş, il başkanlığı direnişinin hemen ardından Bayrampaşa Belediye Başkanını aldı.

Ruşen Çakır: Ama Bayrampaşa'yı ne yapmışlar? Önce transfer teklif etmişler.
Kadri Gürsel: Tamam yani. Tamam ama işte neticede onu aldı. Bu salam politikası, salam taktiğini izlemekten alıkoyamıyor Cumhuriyet Halk Partisi'nin direnişi. İktidar bunu izlemeye devam ediyor, edebiliyor. Dolayısıyla siyah beyaz değil, böyle bir zıtlık yok. Gri bir tablo var karşımızda. Yani burada evet, Cumhuriyet Halk Partisi'nin direnişi var. Cumhuriyet Halk Partisi tabanının da parti liderliğinin çağrısı ile güçlü bir şekilde kendisini sokaklarda ifade ederek gösterdiği bir toplumsal direnç var. Toplumsal muhalefet de yine Cumhuriyet Halk Partisi'nin eylemliliğinde ifadesini buluyor. Sol partiler katılıyor bu gösterilere falan. Bu elbette ki iktidarı yavaşlatıyor, frenletiyor, frenliyor. Ben ne mecbur kaldığı için ne de tek başına, hesapların, bütün hesapların tek uygulayıcısı, tek tasarlayıcısı falan ve canı istediği gibi her şeyle oynayan, oynamasına izin veren bir kudret atfediyorum Erdoğan'a. Böyle bir kudreti yok onun. Bu ikisi kendi içinde bir dengede gidiyor bugüne kadar. Ve eğer Cumhuriyet Halk Partisi bu direnişi göstermeseydi elbette ki bugün çok daha karanlık bir tabloda, karanlık bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık.

Ruşen Çakır: Belki daha az belediye başkanı içeride olacaktı ama...
Kadri Gürsel: Ama Cumhuriyet Halk Partisi zaten yani kendi içinden iktidar alternatifi çıkardığı için bu muameleye maruz kalıyor. Ben burada Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir dezavantajı olduğunu düşünüyorum. Bu dezavantaj tarihsel bir dezavantaj diğer partilere göre, Türkiye'deki köklü büyük partilere göre, yani büyük siyasi ve ideolojik akımlar açısından baktığımızda. Mesela işte bir iktidar partisi, siyasal İslamcı hareketin ana akımı, ana damarı diyelim. Onların dayandıkları bir stratejik derinlik var. Bu askeri bir tabir ama burada kullanılabilir pekâlâ. Yani fikir açmak için, zihin açıcı manada. O da şu, işte tarikatlar, yani dayandığı bir taban var, bir stratejik derinlik var. Hini hacette tarikatlar. Yani kaç tane parti kapatıldı, değil mi? Geçmiş eski rejim döneminde kaç tane İslamcı parti kapatıldı. Altı oldu galiba yani değil mi? O civarda bir şey. Milli Nizam, Selamet, Refah, Fazilet, dört falan yani. İşte Milliyetçi Hareket Partisi'nin de devlet içindeki kadim kadrolaşması var. Neredeyse Milliyetçi Cephe döneminden beri gelen artık yani kurumlaşmış bir şey o, emniyet içinde özellikle. O yüzden emniyette olup bitenlere yakından bakmak lazım. Yani orası işaret veren bir alan. Bize Cumhur İttifakı'nın geleceği açısından işaret veren bir alan. Orası var. Yani Milliyetçi Hareket Partisi hep düşüp düşüp kalkan bir parti. Neredeyse asansör parti futbol tabiriyle hani birincilik, ikincilik, baraj altında kaldı. Sonra tekrar zıpladı. Şimdi kendi içinden iki tane parti çıktı falan. Önümüzdeki seçimlerde hatta yine baraj altında pekâlâ kalabilir. Belli olmaz bu işler. Ama devlet içinde orada bir direnç noktası var. Diğerinin tarikatlar... Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir ekosistemi vardı. Yani ben ekosistem derken işte bunun içinde Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumları, devleti kuran partiyi izliyorlar ya neticede, yargı, ondan sonra sendikalar, akademi, sivil toplum, bunlar ve hatta, kimse beni yanlış anlamasın, ben ‘‘ordu CHP'liydi’’ demiyorum ama laikliğin bekçisi olarak görülen ve siyasete gerektiğinde müdahale etmeyi kendinde vazife sayan bir silahlı kuvvetler vardı eskiden. Bu da o ekosistemin parçasıydı. Şimdi bunlardan geriye hiçbir şey kalmadı, hiçbir şey. Ne akademi, ne yargı, ne işte sivil toplum bu manada. Sendikalar zaten 40 yıl önce tasfiye edildiler ve güdük bir haldeler falan. Bunlardan bir tek geriye CHP kaldı. Tek başına Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir stratejik derinliği yok. Bunu kendisinin yaratması gerekiyor. O bakımdan ben bir bilinç olduğunu tespit etmek açısından bir alıntı yapacağım. Kadıköy'de 10 Eylül 2025, yani geçen hafta Kadıköy mitinginde Özgür Özel'in mitinge katılanlara hitaben söylediği ifade. Şimdi Özgür Özel orada mitinge katılanlara ‘‘eylemciler’’ dedi. O yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendisini bir eylemlilik partisine, bir siyasi kariyeristler teşekkülünden eylemlilik partisine, eylem partisine dönüştürmek çabasının bir ifadesi. Dedi ki: "Biz sizi bir partinin arka bahçesi değil Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve cumhuriyetin güvencesi olarak görüyoruz." O eylemcilere diyor bunu. Burada Cumhuriyet Halk Partisi'nin aslında kendisinin düşürülmek istendiği en olumsuz durumdan sağlayabileceği büyük tarihsel ve stratejik faydayı doğru tespit ettiğini görüyorum ben. Yani arka bahçe örneğini vermesi de ‘‘imam hatipler bizim arka bahçemizdir’’ diyor ya, aslında imam hatiplerden önce tarikatlardır o, çünkü kadim ve dirençli bir yapı o. İmam hatipler öyle değil. Ama orada bir kültür, kültürel rejenerasyon sağlıyor imam hatipler onlara, politik ve kültürel bir rejenerasyon. Şimdi bu bakımdan Cumhuriyet Halk Partisi'nin çok kısa sürede özellikle bütün çabasını buna teksif etmesi gerekiyor. Yani neye dayanacak, neye yaslanacak, sırtını neye yaslayacak Cumhuriyet Halk Partisi? Bunun bir ete kemiğe büründürülmesi lazım. Yani eylemlilikse, eylemci ise işte burada bedel ödemeye hazır bir eylemci ve sadık, dinamik bir taban ancak Cumhuriyet Halk Partisi'ni bugünden yarına taşıyabilir ve bunun aslında geriletici, iktidarı gerileten, frenleyen bir faktör olduğu da görüldü. Yani iktidar karşısında ciddi bir bedel ödemek ve çok ağır bir meşruiyet kaybına uğramak yoluyla ancak mecbur kaldığı şeyleri yapabileceğinin farkına varmalı. Yavaş yavaş varıyor da gibilerdi ama tabii devam edecek bu. Çünkü iktidarın gideceği bir yer yok. Yani iktidar gidip gelemez.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir şey var. Cumhuriyet Halk Partisi çok ciddi bir program çalışması yapıyordu, yaptı daha doğrusu. İşte bu iki tane şey paralel gidiyor; bir CHP'nin bir de Cumhurbaşkanlığı Adaylık Ofisi’nin çalışmaları. Onlar için Ankara'da toplantılar falan yapılırken 2 Eylül oldu. Yani biz diyelim ki Medyascope olarak CHP'nin program çalışmalarıyla ilgili yayın yapacaktık mesela. Onu yapamayıp İstanbul örgütünün başına gelenleri yaptık. Anlatabiliyor muyum? Şimdi o çalışmanın nasıl olduğunu açıkçası çok bilmiyorum. Çünkü çalışma yapıldı ama gündemden düştü. Orada şunu yapmak istiyorlar; işte CHP’de yeni bir vizyon, yeni bir şey, sloganlar vesaire, onun çalışmasını yapıyorlar. Yani CHP'nin yeniden yapılandırılması, söylem anlamında yapmak istediklerini biliyoruz. Ama işte iktidar onların kendilerini anlatmalarına fırsat vermiyor.
Kadri Gürsel: Soluk aldırmamak gibi bir şey. Elinde devlet gücü var ve devlet gücü olduğu zaman bunu oturdukları yerden çok rahat düğmelere basarak yürütebiliyorlar.

Ruşen Çakır: İşte ama bak düğmelere basarak diyorsun. Mesela bugün Nuray eski bir AK Partili ile konuşmuş adını vermeden, Nefes gazetesinde. Şey demiş o da: ‘‘Tüm tuşlara birden basıyor Erdoğan.’’
Kadri Gürsel: Ya o çok amiyane bir şey, tüm tuşlara birden basıyor demek. O topyekün saldırı demektir yani.

Ruşen Çakır: Evet, öyle yapıyor. Ama sonuçta elde ettiği... Bak, demin sen dedin ya, ‘‘CHP tamam yapıyor ama bilmem kaç tane belediye başkanı içeride.’’ O kadar belediye başkanının içeride olmasının en temel nedeni CHP'nin teslim olmaması.
Kadri Gürsel: Evet.

Ruşen Çakır: CHP'yi teslim almak, içinden parça koparmak için – ki kopan parçalar oldu, en son Beykoz, Aydın gibi, Söke gibi – oraların gözünü korkutuyor. Yani siz eğer susmazsanız, biat etmezseniz başınız... İşte Bayrampaşa örneği. Özgür Özel'in dediği, önce davet ediyorlar sonra içeri alıyorlar kabul etmeyince. O tamamen CHP'nin teslim olmamasıyla ilgili bir şey. Yani CHP ne yapıp da operasyonları engelleyebiliyor?
Kadri Gürsel: Şimdi, evet, engelleyemez, operasyonları geciktirebilir. İktidarın kafasını karıştırabilir yaptığı şeylerle. Bu bakımdan hani Özgür Özel diyor ya, ‘‘Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum,’’ ‘‘Sizi de arkamda görmeliyim’’ demeye getiriyor. Arkasında ne var? Arkasının da sağlam olması lazım. Eski model Cumhuriyet Halk Partisi örgütü bu bakımdan bence yeterli güveni vermiyor. Bakıyoruz işte, eski örgüt zaten bir konfor alanında, kariyer planlamasına matuf siyaset yapmak üzere örgütlenmiş bir yapı. Bunun bu baskıya direnmesi kolay değil bence, yani bu baskıyı kaldıramaz arkasında seçmen diye adlandırdıkları insanlar olmadıkça. Ki seçmen, seçmen değil artık onlar. Onlar eylemci olmak zorundalar. Yani seçmenlerini eylemciye ve parti militanlarına dönüştürmek zorunda Cumhuriyet Halk Partisi. Buradan sağ ve salim ancak böyle çıkabilir, bu türbülanstan. Başka türlü çıkabileceği kanaatinde değilim. Bir zamana oynanıyor burada oyun. İktidarın zamanı şimdilik bol gibi gözüküyor. Yani iktidarın hamlelerini 1 ay, 2 ay, 3 ay ertelemek gibi bir lüksü var. Cumhuriyet Halk Partisi'nin önünde ise kendisini hayatta ve ayakta tutacak olan toplumsal ve politik dinamizmi yaşar kılmak ve güçlü kılmak için çok fazla zamanı yok. Yani çünkü bu işler böyle 1 yılda 2 yılda olmuyor. Ama politizasyon, sen de bilirsin, ben de biliyorum, özellikle gençlik politizasyonu çok hızlı yürüyen bir şeydir. Yani gençlik politizasyonu açısından bir yıl çok aslında uzun bir süredir. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi'nin başarması lazım. Ben bakıyorum mitinglerde konuşan, mikrofon uzatılan insanlara, yahut mitinglerde yüzü kürsüye dönük olan insanlara, ortalama yaş 45-50 hâlâ. Yani sen de bunu yakından izlediğin mitinglerde görüyorsundur. Yani zaten gidiyorsun pek çok yere, mitinge gidiyorsun, görüyorsun. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi'nin acilen bir militan gençlik tabanı oluşturması lazım ve bunu meşru, legal, haklı eylemlerinde göstermesi lazım.

Ruşen Çakır: Bayağı bir şey oluşmuş gibi de...
Kadri Gürsel: Yani bu şey değil, yani Türkiye nelerden nerelerden geçti, ne badireler atlattı, ne tür politizasyonlar yaşadı. Biz bunların tanığıyız hepimiz, yaşımız icabı yani geldiğimiz yaş itibarıyla falan. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi şu hâliyle biraz eski Türkiye partisi gibi duruyor. Yaşı da bir hayli ilerledi, bizler gibi bir yerde. Meydanlardan yansıyan bu. Bunu değiştirmesi lazım Cumhuriyet Halk Partisi'nin. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin gençlik kollarında tabiri caizse bir devrim yapması lazım. Nasıl yapar onu bilmem tabii ama yapması lazım.

Ruşen Çakır: Evet, onu kendileri...
Kadri Gürsel: Artık kendileri bilirler onu ama ortada bir şey var, yani bir fokurdama var. Çok ciddi bir toplumsal rahatsızlık var. Yani geleceklerinden emin olmayan, geleceklerinden kaygılı gençler var. Bir tarafta da eşitsizlikler çok derin Türkiye'de. İktidar segmentinin çocuklarına gerçekten büyük işler sunuluyor, yani daha hayata adım atar atmaz. Muazzam büyük paralar kazanan şirketlerin başında buluyorlar kendilerini falan. Diğer taraftan da laik orta sınıfın çocukları ise bunu uzaktan seyrediyorlar ve en büyük genç işsizliği orada var ve aileleriyle yaşamaya devam ediyorlar. Yani ayrılıp bir ev açmak denirdi eskiden, yani bir ev kurmak, ev açmak. Bunu daha yapacak güçleri yok. Bırak ev sahibi olmayı, işte bir otomobil almayı falan. Yani burada aslında gençlik içinde, eğitimli gençlik içinde çok ciddi dengesizlikler ve eşitsizlikler oluşuyor.

Ruşen Çakır: Zaten bir anlamda da bütün bu operasyonlar bir ölçüde bu tür meselelerin gündeme gelmesini engellemek için.
Kadri Gürsel: Yani ama şimdi tabii neticede Cumhuriyet Halk Partisi 2023'teki kurultayında değişiklik yaptı. Değişime Cumhuriyet Halk Partisi'ni zorlayan, iktidarın bu ceberrut ve amansız ve insafsız baskısı oldu. Cumhuriyet Halk Partisi değişmeden çıkamayacak buradan, çıkamaz eski yapısıyla. Bunu da işte aslında yaşayarak görüyoruz. Bugüne kadar da bence Özgür Özel liderliğinde başarılı götürdüler, başarıyla götürdüler. Çok öyle vahim yorgunluk alametleri görmüyorum ben açıkçası. Bilmiyorum, sen görüyor musun?

Ruşen Çakır: Yok.
Kadri Gürsel: Ben görmüyorum.

Ruşen Çakır: Evet, toparlayalım artık. CHP'yi konuştuk ‘‘Hafta Başı’’nda. Umarım bir dahaki hafta başka konuları da konuşuruz.
Kadri Gürsel: Evet, iki konuya hapsoldu Türkiye gündemi. Bir süreç, bir de CHP.

Ruşen Çakır: Süreci konuşmuyoruz. O bile gitti, o da gitti artık. Hâlbuki o konuda söyleyecek çok şeylerim var ama onu artık haftaya bırakalım.
Kadri Gürsel: Evet.

Ruşen Çakır: ‘‘Hafta Başı’’nı burada noktalıyoruz. Kadri Gürsel'le birlikte size iyi günler diliyoruz ve çok teşekkürler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
20.09.2025 İmamoğlu “muhtar bile olamaz” mı?
19.09.2025 Ali Erbaş’ı nasıl bilirdiniz?
18.09.2025 CHP’yi neden bölemiyorlar?
17.09.2025 Cemaatlerin ipiyle kuyuya inilir mi?
16.09.2025 Hafta Başı (50): Kurultay davası ertelendi: CHP'nin gidişatı
16.09.2025 İslam Özkan ile söyleşi: Gazze’nin yalnızlığı sürüyor
16.09.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişatı: CHP’ye yargı kıskacı | İktidar savaşları gerçek mi?
16.09.2025 Bahçeli’nin “yeni bir paralel yapı” uyarısı ne anlama geliyor?
15.09.2025 Edgar Şar ile söyleşi: İktidar rejim değişikliği projesini rafa mı kaldırdı?
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı