İslam Özkan ile söyleşi: Gazze’nin yalnızlığı sürüyor

16.09.2025 medyascope.tv

16 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Gazze'de İsrail'in operasyonları durmaksızın sürüyor ve Gazze'nin yalnızlığı da devam ediyor. Dün toplanan Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri özel toplantısı, Katar'daki toplantıdan da çok fazla bir şey çıkmadı. Ne olup bitiyor, ne olabilir? Bütün bunları araştırmacı yazar İslam Özkan'la konuşacağız. İslam, merhaba.
İslam Özkan: Merhabalar.

Ruşen Çakır: Şimdi öncelikle dün bir toplantı oldu Katar'ın başkenti Doha'da, İslam ve Arap ülkelerinin özel toplantısı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da gitti oraya. Şimdi ilk başta Gazze meselesiymiş gibi sanılıyor ama değil. Esas mesele İsrail'in Katar'a saldırısıydı herhâlde, değil mi?
İslam Özkan: Aynen öyle. Bu ortak zirveydi, İslam İşbirliği Teşkilatı'yla Arap Birliği arasında olağanüstü bir toplantıydı. Gazze ile ilgili şu ana kadar çok fazla toplanmadı. Yani birkaç defa Arap Birliği toplandı, İslam İşbirliği Teşkilatı da toplandı ama bu kadar acil, bu kadar hızla toplanması tabii ki İsrail'in Katar'ı vurması. Elbette bir dönüm noktası Katar'ın vurulması. Yani sıradan bir hadise değil. İlk defa, herhangi bir şekilde İsrail'e askeri bir saldırı hazırlığı içerisinde olmayan, İsrail'le savaş hâlinde olmayan bir ülkeye İsrail, Hamas militanlarını barındırdığını iddia ederek ya da bu gerekçeyle saldırıda bulundu. Bunun olağanüstü olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, yani Katar saldırısının anormal bir saldırı olmasının en önemli nedeni şu: Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'daki en büyük askeri üssü orada ve bütün operasyonlar El Udeid üssünden komuta ediliyor. Yani başka yerlerde de onlarca Amerikan üssü var. Yani Zahran'da, Suudi Arabistan'da, Kuveyt'te, Bahreyn'de, Birleşik Arap Emirlikleri'nde, hepsinde var. Hatta Irak'ta bile, yani çok geniş çaplı olmasa da El Esad Hava Üssü biliyorsunuz, İran'ın vurmuş olduğu, bir sürü üsler var. Ama Katar'daki üs, merkezi bir üs, bu bir. İkincisi, Katar, sizin de bildiğiniz gibi hem Taliban'ın ofisinin bulunduğu ve Afganistan'la yapılan müzakerelere ev sahipliği yapan bir ülkeydi hem de Hamas için çok kritik bir şey. Yani Hamas için değil aslında, ABD'nin Hamas'la irtibatını sağlayan bir ülkeydi ve müzakerelere arabuluculuk eden bir ülkeydi. Mesela, 2005 yılında yapılan Filistin seçimlerinde, parlamento seçimlerine girmesini Hamas'ın Katar sağladı. ABD'nin teşvikiyle sağladı. Bunu Musa Ebu Merzuk özel bir röportajda söylüyor: "Biz tüm bunları bilerek girdik." diyor. Fakat daha sonra tabii seçimler ABD'nin istediği gibi olmadığı için masayı devirdi. Şimdi bunu açıklayabilecek bir mantık yok.

Ruşen Çakır: Burada bir şey sormak istiyorum. Şimdi orada hedef Hamas liderleriydi ve Hamas liderlerinden ölen olmadı bir şekilde. Son anda haberdar oldular herhâlde. Ölenler oldu ama Hamas liderleri olmadı. Ezkaza mesela Meşal gibi ya da bir başkası gibi Hamas lideri orada ölmüş olsaydı ne olurdu? Saldırının amacı buymuş belli ki.
İslam Özkan: Evet. Yani şöyle olurdu: Eğer tamamını, Halil el-Hayye var başka bir siyasi komite üyesi... Yani bütün siyasi liderleri, orada toplantıda bulunanların tamamını öldürmüş olsaydı, ki bunlar Amerika'nın yani Trump'ın teklifini görüşmek için bir araya gelmişlerdi, o zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkacaktı: Neredeyse Hamas siyasi ofis üyesi kimse kalmayacaktı ve dolayısıyla müzakere edecek muhatap bulamayacaktı İsrail. Aslında İsrail'in, yani Netanyahu'nun diyelim daha doğrusu, amaçlarından bir tanesi de bu. Yani barış müzakere masasını dağıtmak, liderlerini katletmek ve dolayısıyla bundan sonra yapılacak savaşlara zemin hazırlamak. Yani daha doğrusu bu savaşın sürdürülmesini sağlamak. Buradan şunu anlıyoruz: Müzakere istemiyor İsrail, barış istemiyor, ateşkes istemiyor; sonuna kadar savaş mantalitesi. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Yani bu İsrail'i izole eden bir şey. Avrupa Birliği'nin ülkeleri dikkat ederseniz, işte Eurovision'da beş ülke, ‘‘Eğer İsrail katılacaksa biz boykot edeceğiz.’’ dedi. Hollanda var bunların içerisinde, İspanya var, İrlanda var, İzlanda var. Bunlar ‘‘katılmayacağız’’ dediler. Bunun dışında Fransa ve Hollanda'nın dışında, İspanya ve İrlanda'nın dışında Lüksemburg da bugün Filistin devletini tanıyacağını ilan etti. Slovenya aynı şekilde hem Eurovision'u boykot edeceğini hem Filistin devletini tanıyacağını kabul etti. Bunlar ufak tefek dokunuşlar. Yani bunlar İsrail'in Gazze'deki soykırımını engellemez. İsrail'e çok ciddi bir askeri ve ekonomik abluka altına alma ya da yaptırımların uygulanmasını sağlamaz. Ama bunlar bir başlangıçtır. Diplomatik anlamda belli adımların atılması şu aşamada, ileriki aşamalarda daha sert adımları da beraberinde getirebilir.

Ruşen Çakır: Peki, Katar'daki zirveye gelecek olursak, zirvede ne çıktı?
İslam Özkan: Vallahi, çok ciddi bir şey çıktığını söyleyemeyiz, kayda değer, somut, elle tutulur. Çok şiddetli kınama çıktı, çok şiddetli lanetleme çıktı. Bunu bizim hariciyemiz de çok sık yapıyor. Geçen Saadet Partisi Başkanı Mahmut Arıkan saymış tek tek; şu ana kadar Gazze 7 Ekim olayları başladığından bugüne kaç defa kınadı, kaç defa şiddetle kınadı, kaç defa lanetledi, kaç defa şiddetle lanetledi, kaç defa da kabul edilemez buldu. Yani bu ifadelere bakıldığında aslında hiçbir şey çıkmadığını söyleyebiliriz. Yalnız şöyle bir şey var: Eğer bu durum, sürdürülemez olan bu durum devam ederse İsrail, Körfez ülkelerini bile karşısına alabilir. Yani Körfez ülkelerinin evet, bu Arap Birliği ve İİT ortak zirvesinden bir şey çıkmadı ama çok tedirgin ve kızgın oldukları belliydi. Yani Katar'a bu misyonu yükleyen kim? Amerika Birleşik Devletleri. Amerika Birleşik Devletleri, Trump nasıl olur da İsrail'in böyle bir saldırısına izin verir? Ve ABD üssü var orada. Yani bu İsrail saldırısı, İsrail uçaklarının nereden geldiğini bilmiyoruz. Bazı çok enteresan rivayetler de var farklı basında. Hindistan tarafından geldiğine dair söyleyenler de var. Çünkü Suudi Arabistan'ın bu tepkisine bakılırsa, ya teknik yetersizlikten dolayı İsrail uçaklarını görmedi, hava sahasını açtı Katar'a saldırıya, engel olamadı ya da İsrail uçakları oradan gelmedi, başka bir yerden geldi. Her ne olursa olsun. İngiliz uçaklarının havada yakıt ikmali yaptığı söyleniyor, ki bu mantıklı. Çünkü 2200 kilometreden bahsediyoruz ve 2200 kilometreyi gidecek, sonra geri gelecek. Buna benzin yetiştirebilecek bir uçak bildiğim kadarıyla teknolojik olarak yok. Dolayısıyla İngiliz uçakları da şey yapmış olabilir. Şimdi ABD bu misyonu, müzakere misyonunu, arabuluculuk misyonunu Katar'a yüklüyor. Sonra Katar'ı doğrudan vurmuyor ama Doha'da yani Katar'daki devletin egemenliğini hiçe sayarak böyle bir şeye izin veriyor ve dalga geçer gibi, yani haber veriyor ama saldırı olduktan sonra ya da saldırı gerçekleştiği esnada.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi Hamas liderleri Katar'da yaşamaya devam mı ediyorlar? Onların geleceği belli mi? Hatta Türkiye'ye gelme ihtimallerinden de bahsedildi bir ara.
İslam Özkan: Şu anda onların durumu belirsiz. Katar'da olup olmadıklarını bilmiyoruz ama büyük ihtimalle Katar'dalar. Muhtemelen korunaklı bir yerdeler. Ama yani şu aşamada İsrail'in vermek istediği mesaj da buydu zaten: "Benim size erişemeyeceğim hiçbir yer yok. İran'daysanız İran'da vururuz, Katar'daysanız Katar'da vururuz, Türkiye'deyseniz Türkiye'de vururuz." mesajını vermekti. Yani bu açıdan bakıldığında şimdi Hamas liderlerinin nereye gideceğini bilmiyoruz. Ortadoğu'da şu anda İsrail'in erişemeyeceği ve ulaşamayacağı hiçbir yer yok. O yüzden şunu da söylemek lazım tabii; Hamas liderleri de netice itibarıyla bir anlamda bir ulusal kurtuluş savaşı içerisindeler. Dolayısıyla ölümü de göze almışlar. O yüzden onların Katar'da ya da başka bir yerde olması durumu çok fazla değiştirmez. Ama bu İsrail'in aleyhine olur. Çünkü müzakere edebileceği bir muhatap kalmayacak. Geriye tek şey kalıyor: Gazze'deki İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın askeri liderleri. Askeri liderler de bu konuda şey değiller, yani diplomatik müzakereler konusunda tecrübeleri olan insanlar değiller. Dolayısıyla onlara ulaşmak, onlarla müzakere yapmak da imkânsız hâle gelecek. Dolayısıyla bu şu anlama geliyor: İsrail müzakere, barış falan istemiyor, hem Gazze'yi, yani hem Gazze kentini hem Gazze şeridini yerle bir edecek, kendisi tatmin olana kadar. Yani Hamas'ın kendini yenileme kapasitesini ortadan kaldırdığına inanana kadar bu devam edecek.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda dün gece yeni bir saldırı başladı ve yeni bir kara harekâtı bekleniyor, değil mi?
İslam Özkan: Evet. Şu anda bu giriş, yani şu andaki girizgâh aslında bir hazırlık, ön hazırlık kara harekâtına. Bir, tırnak içerisinde, "temizlik operasyonu" yapıyor. Kara harekâtı öncesi tanklarla işte kuzeyden, güneyden farklı yönlerden tanklar giriyor ve top atışı gerçekleştiriyor. Bunun yapmasının en büyük nedeni şu: Büyük bir tedhiş ve terör yaratıp sivillerin güneye kaçmasını sağlamak, sahil şeridine ya da Güney Gazze'ye. Dolayısıyla orayı tamamen boşaltıp Hamas ya da İslami Cihat ya da diğer Filistinli direniş gruplarıyla yüz yüze kalmak, karşı karşıya kalmak. Muhtemelen orayı dümdüz edecek. Yani uçaklarla, bir taraftan karadan, bir taraftan uçaklarla vurarak dümdüz edecek. Tam bir şey. Zaten biliyorsunuz, İsrail'in birkaç doktrini var, hepsi yıkım ve hasar vermek üzerine kurulu. Dahiye Doktrini'ni duymuşsunuzdur. Yani bu Hizbullah'ın Beyrut'un güneyindeki Dahiye bölgesi, yani taş üstünde taş bırakmamacasına. Bir de Generaller Doktrini var, o da aynı şekilde, yani her şeyi dümdüz etme üzerine kurulu. Dolayısıyla buradan herhangi bir şekilde bir şey çıkmaz. Sebebi şu: Siz askeri zaferleri stratejik başarılara dönüştüremezseniz, yani masada bunu bir siyasi başarıya dönüştüremezseniz bir şey elde etmiş olmazsınız. İsrail muhalefetinden Yair Lapid bugün açıklama yaptı. Yanlış hatırlamıyorsam İsrail Demokratik Partisi ismi, ana muhalefet partisi. Siyasi bir strateji yok ortada. Yani Netanyahu'nun ne yapmak istediğine dair bir planı var mı, bir stratejisi var mı? Ordu da işin garip tarafı bundan memnun değil, yani şikayet ediyor. Mesela söyledikleri bugün, İsrail eski Ordu Operasyonlar Başkanı'nın İsrail Radyosu'na yaptığı açıklamada diyor ki, bunu aynı zamanda eski Genelkurmay Başkanı da söylüyor: ‘‘Çok ciddi anlamda bizim esirlerimizin — yani 20 civarında esirin hayatta kaldığı söyleniyor — hayatını tehlikeye atacağız ve Gideon 2 operasyonuyla ekstradan elde edeceğimiz bir şey yok.’’ Bu da çok enteresan. Tabii burada sadece Netanyahu'nun kendi siyasi hayatını idame ettirmek için, koalisyonu ayakta tutmak için aşırı sağcı ırkçı o milletvekillerini, Ben-Gvir ve Smotrich'i tatmin etmek için sadece bununla açıklanabilecek bir şey değil bence. Yani bu var tabii, bu bir boyut ama daha da önemlisi Trump'ın iktidarda olmasından büyük cesaret alan ve kendisi ne yaparsa yapsın, arkasında ABD'nin olduğunu, ABD gibi süper bir gücün olduğunu hisseden, bunu hissetmesine neden olan büyük bir özgüven söz konusu. Ve ‘‘Tamam, biz 50 tane Hamas savaşçısını öldürürken 5.000 tane de sivil öldürmüş ya da 500 tane sivil öldürüyor olabiliriz ama fırsat bu fırsat" deyip Gazze'yi dümdüz etmek.

Ruşen Çakır: Peki, bu arada Batı Şeria'da neler oluyor? Oraya yönelik de sürekli birtakım baskılar söz konusu.
İslam Özkan: Batı Şeria'da sürekli olarak her gün çatışma var, her gün abluka var. Hem İslami Cihat hem Hamas liderlerine hem de diğer Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Filistin grubu liderlerine yönelik sürekli yenilenen, yani bazıları bunları dronelarla yapıyor. Geçtiğimiz aylarda uçaklarla Batı Şeria'ya saldırdı ki bu hiç olmamış bir şeydi yani. Çünkü Batı Şeria baştan aşağı, yani Gazze'den farklı olarak, Filistinli örgütlerin öyle çok rahat saklanabileceği yerler değil. Yani Filistinli örgütlerin de Hamas'ın da en zayıf olduğu bölge Batı Şeria. Dolayısıyla dronelarla, işte uçaklarla vuruyor, sürekli abluka altına alıyor, sürekli yeni tutuklamalar. Tabii bu arada Filistin Özerk Yönetimi ve Mahmud Abbas yönetiminin de bu eskiden beri Madrid ve Oslo görüşmelerinden, 90'lı yıllardan bu yana devam ettirdiği bir güvenlik işbirliği koordinasyonu var. Bu sayede mümkün olabiliyor. Gerçi şu anda Mahmud Abbas da isyan ediyor görünümünde. Özerk yönetimde de çok ciddi çatlaklar falan vesaire var ama Mahmud Abbas da çaresiz. Yani çaresiz kendi açısından bakıldığında ve İsrail'le o güvenlik koordinasyonu işbirliği aynen devam ediyor. Muhtemelen de Filistinli savaşçıların yerlerini Filistinli polisler söylüyor, belirliyor muhtemelen. Yani çünkü o güvenlik işbirliği koordinasyonu onu gerektiriyor.

Ruşen Çakır: Ne oldu? 7 Ekim 2023'te başlayan bir süreçten bahsediyoruz. Neredeyse iki yıl olacak ve bugün Birleşmiş Milletler Araştırma Komisyonu da soykırım tespiti yaptı raporunda.
İslam Özkan: Beş şeyden dördü gerçekleşmiş vaziyette.

Ruşen Çakır: Evet. Peki, bütün bu süre içerisinde İslam dünyası ne yaptı, ne yapabildi? Bir şey yaptı mı?
İslam Özkan: Kayda değer hiçbir şey yapmadı. İslam dünyası çok büyük bir sefalet ve acziyet içerisinde şu anda. Yani sivil tepki bile çok zayıf. Yani batılı ülkelerle karşılaştırdığımızda bir Hollanda, İspanya, İrlanda, hatta Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan üniversiteleri kaynıyor. Her gün öğrenciler farklı yerlerde ya bir İsrailli yetkiliyi protesto ediyorlar ya bir konser basıyorlar. Avusturya'da Yahudiler, Avusturyalı Yahudiler, cumhurbaşkanının senfoni orkestrasının şeyini bastılar, Avusturya Cumhurbaşkanı'nın katıldığı ve o eylemi gerçekleştirenler Yahudiydi ve ellerini kırmızı kanlarla boyayarak bastılar. Dolayısıyla hem Yahudiler, antisiyonist Yahudiler hem de Batı'daki vicdan sahibi insanların, yani yüz binlerce insanın bir araya geldiğini görüyoruz. Maalesef İslam dünyasında bunu görmek mümkün değil. Birkaç istisna var. Fas bunun istisnası. Ben bundan önceki aylarda Fas'taydım, Mart, Nisan gibiydi. Orada her hafta cuma günleri hem Tanca'da hem Başkent Rabat'ta, farklı kentlerde çok kitlesel eylemler düzenleniyor. Bunun dışında Ürdün'de tek tük eylemler var. Irak'ta işte zaman zaman, ayda yılda bir eylem görüyoruz. Onun dışında İslam dünyasında maalesef tepki yok. Türkiye'de bile...

Ruşen Çakır: Peki, Türkiye?
İslam Özkan: Türkiye'nin hâli işler acısı. Türkiye'nin hâli işler acısı derken ne açıdan? Yani en azından Filistinliler şöyle diyorlar: "Biz Suudi Arabistan'ı biliyoruz. Muhammed bin Selman'ı tanıyoruz. Muhammed bin Zayid'i tanıyoruz." Bunlar zaten öyle bir kahramanlığa falan soyunmuyorlar. Filistin için çok büyük bir fedakârlık yapacağını söylemiyorlar. Ama Türkiye'ye baktığımızda Türkiye çok enteresan bir şekilde söylemde son derece hamasi ama pratiğe gelince hiçbir şey yok. Hatta yalanlar üzerine kurulu bir Gazze politikası var. Ne gibi? Aylarca, yani bu "Filistin İçin Bin Genç" ve "Direniş Çadırı" adlı bu iki grup, çoğu da gençtir, bir kısmı sosyalist, bir kısmı İslami gelenekten gelen insanlar, bunlar aylarca eylem yaptılar ve bunlar hem sosyal medyada linç edildi hem de iktidara yakın birtakım çevrelerce iftiralara maruz kaldılar. Güya işte hükümeti zor durumda bırakmak için bilmem ne yapıyorlarmış falan. Bunlar, başörtülü, başı açık fark etmeden, kızların hepsi dayak yiyerek otobüslere atıldı vesaire. Ve bunlar yalan söylemekle suçlandılar. En sonunda aylar sonra dedik ki, "Biz ticareti kesiyoruz." Hani ticaret yoktu, hani bu gençler yalan söylüyordu? Sonra aylarca bu gruplar, bir kısmı bağımsız farklı isimlerle bu eylemleri yaptılar. Limanlara gittiler, limanları bastılar. Orada ZIM başta olmak üzere çeşitli İsrailli şirketlerin şeylerini protesto ettiler. Hükümete çağrıda bulundular. Aylarca dayak yedi bu insanlar. Hâlâ o eylemlerden dolayı içeride tutulan insanlar var. Ve dedi ki hükümet ya da işte Dezenformasyon Merkezi adı, İletişim Başkanlığı'na bağlı: "Asla herhangi bir şekilde İsrail gemileri bizim limanlarımıza uğramamaktadır ve herhangi bir şekilde bizim limanlarımızdan silah yüklü gemiler İsrail'e gitmemektedir." dendi. Aylar sonra, işte siz de hatırlıyorsunuz, bir iki hafta önce Liman Genel Müdürlüğü şirketleri arıyor, armatör şirketleri, yazılı da değil şifahen diyorlar ki: "Bundan sonra İsrail bağlantılı hiçbir gemi girmeyecek." Hani limanlara İsrail gemileri yanaşmıyordu? Yani o yüzden ben, Hamas'ta, Filistinlilerde, Gazze'de ve Batı Şeria'da Türkiye'ye karşı büyük bir hayal kırıklığı olduğu kanaatindeyim. Kanaatinde değilim, yani bu bir yorum, kanaat meselesi değil. Herhangi bir sosyal medya hesabına girin Arapça bilen ya da İngilizce konuşan Araplarla az çok irtibat içerisinde olan yorumlara bakın. Türkiye hakkındaki yorumlara bakın. Yani en Türkiye destekçisi Müslüman Kardeşler mensupları bile müthiş bir hayal kırıklıkları içerisinde olduklarını ifade ediyorlar. Müthiş.

Ruşen Çakır: Buradaki mesele nedir? Yani burada niye böyle konuşup da bir şey yapamıyor Türkiye? Yapacak bir şeyi mi yok?
İslam Özkan: Aslında yapacak çok şey var. Diplomatik ilişkileri kesebilir, ticareti gerçek anlamda kesebilir. Limanlarla ilgili veya diğer İsrailli şirketleri, burada faaliyet gösteren şirketleri kapatabilir. Bunun dışında limanlara gerçek anlamda ulaşmasını yasaklayabilir İsrail gemilerinin. Bunları yapmıyor. Bunları yapmamasının nedeni gücü yetmediğinden dolayı değil. Trump yönetimiyle Erdoğan'ın kişisel dostluğu var ve Suriye'de ABD yönetiminden beklentileri var. Bir taraftan da biliyorsunuz çözüm süreci var. Bu süreçte de ABD'nin desteğine ihtiyaç olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla Trump yönetimiyle aralarını bozmak istemiyorlar. Yani biliyorlar ki bu aslında İsrail soykırımı ama ABD olmasa ve Trump yönetiminin bu kadar sınırsız desteği olmasa bu soykırım gerçekleşmez. Aslında Trump da Netanyahu ile beraber soykırım ortağı. Fakat bunu dile getirebilecek gücü kendilerinde görmüyorlar. Bunu yapabilirler. Tabii CHP ile ilgili olan süreçte de nasıl ki ekonomik gerekçelerle çok daha ileri adımlar atamıyorlarsa, çünkü döviz rezervi, gerçi şu anda rekor seviyede ama sınırlı, ekonomi çok kırılgan. Şimdi ekonomi kırılgan. Dolayısıyla Trump yönetimiyle ilişkilerini bozarlarsa yepyeni bir ekonomik şey dalgasıyla karşı karşıya kalabileceklerini düşünüyor olabilirler, buna benzer gerekçelerle. Peki, neden üst perdeden konuşuyorlar? Çünkü tabanı sıkı tutmak durumunda.

Ruşen Çakır: Bugün mesela Erdoğan Hitler'e benzetti, ‘‘ideolojik olarak akraba’’ dedi Netanyahu için. Ama daha önce de benzer şeyler söylemişti.
İslam Özkan: Daha ağır şeyler de söylemişti. Yani dolayısıyla söylem tamamen tabanı sağlam tutmak için. Bu sadece Türkiye'deki taban değil, Ortadoğu ve İslam dünyasında kendisine bağlı olduğunu düşünen ya da Recep Tayyip Erdoğan'ı lider gören, hâlâ lider görmeye devam eden gruplara da üst perdeden mesaj veriyor. En azından onlarla konuştuğunuzda da, benim Lübnan'da, işte Arabistan'da, Kuveyt'te, Bahreyn'de, Irak'ta, Suriye'de görüştüğüm insanların bir kısmı, tabii çok büyük bir kısmı hayal kırıklığı içerisinde, ama bir kısmı da şunu diyor: "Ya en azından konuşuyor." diyor, "Muhammed bin Selman onu da yapmıyor." diyor.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak, ‘‘Sumud’’ değil mi? Yeni filo çıktı. Gördüğüm kadarıyla 44 ülkeden 50'den fazla tekne varmış. Türkiye limanlarına uğrayabildiler mi? Orada sanki bir sorun oldu.
İslam Özkan: Bunu geçen Medyascope'taki programlarımızda da konuşmuştuk. Hem Mahmut Arıkan'la hem diğer misafirlerle. Necmettin Bey var Saadet Partisi milletvekili, 10 milletvekilinden biri, o da oradaydı. Bir Tunuslu sormuş: "Bu gemiler neden Türkiye'den kalkmıyor?" diye. O da diyor ki: "Boğazım düğümlendi, cevap veremedim." Yani Türkiye hiçbir şekilde bu süreçte risk almak istemiyor İsrail'le ilgili. Hiçbir şekilde karşı karşıya gelmek istemiyor. Muhtemelen Suriye'de yapmaya çalıştığı ya da inşa etmeye çalıştığı bir mimari var Türkiye'nin. Orada hassas dengeler var. Orada o dengelerin bozulmasını istemiyor. İsrail'le hiçbir şekilde karşı karşıya gelmek istemiyor. Böyle bir durumda hem Trump'la hem Amerikan yönetimiyle hem farklı batılı ülkelerle ilişkilerinin bozulacağını düşünüyor. O yüzden sıfır risk politikasıyla hareket ediyor. Bu da tabii ki çok büyük bir paradoks ve çelişki yaratıyor.

Ruşen Çakır: Geçen şeyi gördüm, Gelecek Partili bir milletvekili, kadın milletvekili gidecekti ama "Bizi gemiye almıyorlar." dedi. Nedir o?
İslam Özkan: O çok ilginç. Kaynağını da söylemedi. Tabii kaynağını söylememesi şu: Yani Sumud'u organize eden bir organizatörler komitesi var. Onlarla ilgili bir durum. Fakat onlara kimin baskı yaptığı ya da onlara kimin ne söylediği bilinmiyor. Şimdi bu çok belirsizlik yaratan bir şey ama anladığım kadarıyla şimdi normal bir Türk vatandaşının bir İsrail saldırısı karşısında hayatını kaybetmesi ya da böyle bir saldırıya muhatap olmasıyla resmi bir görevlinin, bir milletvekilinin, bir bürokratın, üst düzey bir bürokratın o saldırıya maruz kalması arasında ciddi farklar var. Dolayısıyla bir milletvekili yaralandığı zaman ya da hayatını kaybettiği zaman, diyelim ki bir drone saldırısında, Allah göstermesin, bu savaş sebebi. Normalde aslında vatandaşın ölmesi de savaş sebebi ama ülkeler bir şekilde diplomatik olarak kanallar üzerinden müzakereler yapıyorlar ya da iletişime geçiyorlar. Bir şekilde onu hallediyorlar. Ama resmi bir görevlinin öldürülmesi doğrudan bir savaş sebebi. Muhtemelen benim anladığım kadarıyla Sumud Komitesi üzerinde Türkiye'nin bir baskısı var. Yani bu teyit edilmiş bir bilgi değil. Yorumumu söylüyorum.

Ruşen Çakır: Yani vekiller gidemeyecek mi şimdi?
İslam Özkan: Vallahi şu anda gidemeyecek gibi gözüküyorlar ama Sumud Komitesi kararını değiştirirse ya da çok farklı bir karar çıkarsa o zaman çıkabilirler. Ama şu anda anladığım kadarıyla onların açıklamasından, gidemeyecek gibi görünüyorlar.

Ruşen Çakır: Peki, daha önce bir Mavi Marmara deneyimi yaşadık. Başka deneyimler de yaşandı. Ne olacak gitseler, yani bu ablukayı kırma ihtimali var mı bu filonun?
İslam Özkan: Çok zor. Yani İsrail zaten en başından beri tehditler savurdu. Zaten vurdu da biliyorsun, iki Sumud filosuna ait şeyi, iki gemiyi dronelarla vurdu. Gazze'deki şeyi kırma ihtimali çok zor. Ama şöyle olsaydı olabilirdi, bir ara Malezya'da böyle bir plan yapıldı: 3.000-4.000 civarında geminin aynı anda farklı limanlardan kalkıp Gazze'ye doğru gitmesi. Böyle bir şey, hani 4.000 gemiyi birden vurabilme imkânı ve ihtimali olmadığı için İsrail'in belki bir ihtimal kırabilirdi ama şu andaki Sumud filosunun Gazze'deki şeyi kırma hedefi, bence hedef şu; yani somut olarak, fiziki olarak ablukayı kırmaktan önce sembolik bir şey. Yani "Biz batılı, doğulu, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, inançsız, ateist insanlar olarak yani vicdan sahibi insanlar olarak biz asla bu duruma razı değiliz. Biz bunu kırma girişimini sürekli devam ettireceğiz. Bunları vurdun mu, yani bu Sumud filosunu durdurdun mu, bu sefer 500 gemilik filo kaldıracağız. Bunu durdurdun, o zaman başka filolar vesaire, soykırım durana kadar bizim mücadelemiz devam edecek." şeklinde. Yani aslında amaç şu: Gazze meselesini ve oradaki soykırım meselesini diri ve canlı tutmak, insanların gündeminde tutmak ve oradaki açlığa, soykırıma, katliama ve İsrail işgaline dikkat çekmek.

Ruşen Çakır: Burada tabii anahtar batı ülkeleri ve Batı'daki birtakım kurum ve kişiler, değil mi? Mesela bu son olaydaki organizasyon, Sumud organizasyonu bir İslam ülkeleri organizasyonu mu, yoksa Batı merkezli bir organizasyon mu?
İslam Özkan: İçlerinde İslam ülkelerinden sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu ama ağırlıkta batılıların olduğu bir organizasyon. Dolayısıyla hem aktivistler olarak, sayısal olarak bildiğim kadarıyla batılıların sayısı daha fazla. İçlerinde benim arkadaşlarım da var, İrlandalı, Hollandalı, Fransız. Ama tabii İslam ülkelerinden de aktivistler var. Organizasyon içerisinde de bildiğim kadarıyla İslam ülkelerinden şeyler var. Tabii bu da aynı zamanda oradaki, batılı ülkelerdeki bu hassasiyeti ve duyarlılığı göstermesi açısından çok önemli. Özellikle İrlanda ve İspanya'nın tutumu gerçekten takdire şayan. Yani onlarca İslam ülkesinin yaptıklarından çok daha öte şeyler yaptılar.

Ruşen Çakır: Tam da onu söyleyecektim. Evet yani, Gazze'nin bir yalnızlığı var ama bu anlamda başından itibaren Batı'daki farklı eğilimlerden insan hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve aydınlar, sanatçılar görüyoruz. Mesela Emmy ödülünde çıkıyor Yahudi bir sanatçı, "Özgür Filistin!" diye bağırabiliyor, edebiliyor. Yani Gazze'nin yalnızlığını bir anlamda onlar azaltıyor. Ama sonuç olarak Gazze için...
İslam Özkan: Değişen bir şey olmuyor maalesef.

Ruşen Çakır: Hiçbir parlak bir ihtimal, ayakta kalma ihtimali pek gözükmüyor anlaşılan ve Netanyahu'nun her neyse o planı gerçekleşecekmiş gibi gözüküyor.
İslam Özkan: Evet. Yani İslam dünyasının ve Arapların bu acziyeti sürdüğü sürece ne bu soykırım sona erdirilebilir ne başka bir şey. Yani yapılacak şey şu: Hiç kimse Türkiye'nin ya da bir Arap ülkesinin Gazze'ye askeri müdahalede bulunmasını beklemiyor; ama soykırımı durduracak tek şey askeri müdahale kısa vadede. Uzun vadede ya da orta vadede ise Araplar bir araya gelip bir abluka yani İsrail'e ekonomik, diplomatik, siyasi bir abluka bile koymuyorlar. Yani Birleşik Arap Emirlikleri inanın İbrahim Anlaşması'ndan dahi çekilmiyor. Bu bile ciddi bir baskı oluşturabilir. Yani ticaretler tamamen kesilse, her anlamda bir yaptırım ve abluka uygulansa İsrail'e, bu eninde sonunda sonuç verir. Fakat bunu bile yapmaktan aciz. Şimdi Arapların ve Müslümanların bunu yapmaktan aciz olduğu bir süreçte bunu, yani soykırımı durdurmayı batılı ülkelerden beklemek ya da batılı halklardan beklemek çok da adil olmaz. O yüzden Gazze'deki yalnızlık sürecek gibi gözüküyor.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler İslam, çok sağ ol. Evet, araştırmacı yazar İslam Özkan'la Gazze'nin durumunu, son yapılan Katar'daki zirveyi ve Sumud filosunun aktivitelerini konuştuk ve Gazze'nin yalnızlığını konuştuk aslında. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
20.09.2025 İmamoğlu “muhtar bile olamaz” mı?
19.09.2025 Ali Erbaş’ı nasıl bilirdiniz?
18.09.2025 CHP’yi neden bölemiyorlar?
17.09.2025 Cemaatlerin ipiyle kuyuya inilir mi?
16.09.2025 Hafta Başı (50): Kurultay davası ertelendi: CHP'nin gidişatı
16.09.2025 İslam Özkan ile söyleşi: Gazze’nin yalnızlığı sürüyor
16.09.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişatı: CHP’ye yargı kıskacı | İktidar savaşları gerçek mi?
16.09.2025 Bahçeli’nin “yeni bir paralel yapı” uyarısı ne anlama geliyor?
15.09.2025 Edgar Şar ile söyleşi: İktidar rejim değişikliği projesini rafa mı kaldırdı?
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı