Kürt siyasi hareketinin en temel açmazı “silah” ve “silahlı mücadele” gibi kavramlara birer tabu gibi yaklaşmasıdır.
Evet, ister bu durumdan memnun olalım, ister olmayalım, Kürt hareketinin bugünkü güç ve etkisine ulaşmasında “silah” ve “silahlı mücadele”nin payı hayli yüksektir. Fakat ne zamandan beri Abdullah Öcalan başta olmak üzere birçok PKK yöneticisi ve yasal alanda faaliyet gösteren Kürt siyasetçilerinin de vurguladığı gibi silahlı mücadele artık miadını doldurmuştur. Doldurmuştur doldurmasına ama yıllardır kamuoyunu “ateşkes”, “eylemsizlik”, “çatışmasızlık” gibi geçici ve kimi zaman öngörüldüğünden de kısa ömürlü çözümlerle oyalayan PKK bir türlü silah bırakmaya yanaşmıyor; hatta son Osman Baydemir olayında görüldüğü gibi, samimi bir şekilde silahlara veda edilmesini isteyen kişilere de bizzat Öcalan tarafından ayar veriliyor.
Ortadoğu denen batak
Peki Kürt hareketinin silah konusundaki bu ısrarı neden kaynaklanıyor? Bayram boyunca Kürt konferansı vesilesiyle bulunduğum Brüksel’de bu soruyu hareketin değişik kademelerinde bulunan çok sayıda kişiye sordum. Hemen hepsi, Türk devletine yönelik güvensizliklerini silahı meşrulaştırmak için kullanıyor. “Kayıtsız şartsız silah bıraktığımız takdirde bizlere ve genel olarak Kürtlere kurbanlık koyun muamelesi yapılmayacağının, Kürt sorununun çözüleceğinin garantisi nedir?” diye soruyor ve silahı kendileri için yegane güvence olarak gördüklerini söylüyorlar.
Her ne kadar Brüksel’de, yani Avrupa’nın başkentinde bulunsak da zaten kendileri de Avrupa’da yaşayan çok sayıda muhatabımın silah tartışmasını Ortadoğu ekseninde yürütmesi ilginçti. Onlara göre siyasi bir hareket eğer Ortadoğu’da varkalmak istiyorsa silahı muhakkak elinin altında bulundurmalı ve onu iyi kullanmalıydı.
İşte Kürt hareketinin en büyük açmazlarından birinin tam da bu noktada karşımıza çıktığı kanısındayım. Kuşkusuz Kürt hareketinin Ortadoğu’da güçlü bir şekilde varkalma konusunda epey mahir ve birikimli olduğu doğrudur. Ama bu hareketin, bu son derece karmaşık ve istikrarsız bölgeden kendini kurtarmadıkça, diğer bir deyişle Batı’ya açılmadıkça, parlak bir geleceğe sahip olamayacağı da açıktır.
Hareketin kalbi Batı’da atıyor
Gerek Kürt hareketi, gerekse ona dışardan ve çoğunlukla da hasmane bir şekilde bakanlar, PKK’nın ana üssünün Kuzey Irak’ta bulunması ve militanlarının da Güneydoğu’nun kırsal kesiminde dolaşması nedeniye hareketin merkezinin Doğu’da olduğuna hükmediyorlar. Halbuki büyükşehirler, buralarda yaşayan Kürtler ve buralardaki eylemler olmasa; Avrupa başta olmak üzere Batı’da çok yoğun faaliyetler yürütülmese Kürt hareketi pek fazla kimsenin önemsemeyeceği marjinal bir hareket olurdu.
Şorun şurada: Bu hareket, esas oksijenini Batı’dan alıyor ama hâlâ bir Doğulu gibi davranıyor. Eğer Kürt hareketi yönünü tam anlamıyla Batı’ya çevirmezse ve Batılılaşmanın birinci şartı olan demokrasi içinde barışçıl yöntemlere başvurmak yerine silahta ısrar ederse, herhalde Ortadoğu’nun değişik bölgelerinde farklı zamanlarda etkili olmuş ama artık bugün adlarını da hatırlamadığımız onca hareket ya da grupla aynı kaderi paylaşır.
Özetle PKK’nın ilk iş olarak, herhangi bir şart dayatmadan silahları bırakması, genel olarak tüm Türkiye’nin hayrına olacağı gibi, özel olarak Kürtlerin ve Kürt siyasi hareketinin daha fazla işine gelecektir.
Kürt hareketinin silahtan başka bir şeye güvenmemesinin neden yanlış olduğunuysa yarın tartışalım.