Haftaya Bakış (259): CHP'nin kurultay kararı, çözüm sürecine İmamoğlu darbesi

21.03.2025 medyascope.tv

21 Mart 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Haftaya Bakış’la karşınızdayız. Konuşacak çok şey var. Kemal, yayına girmeden önce Özgür Özel çok önemli bir konuşma yaptı. Ne dedi? “Bu akşam saatlerinde partiye kayyum atanacağını öğrendik. Bu kayyum, pazar günü yapılacak ön seçimi de engelleyecekti. Biz, tüzüğün verdiği yetkiye dayanarak 15 gün sonra 6 Nisan'da olağanüstü kurultaya gidiyoruz. Böylece kayyum atanmasının ve pazar günkü ön seçimin engellenmesinin önüne geçmiş oluyoruz” dedi ve noktayı koydu.” Genel başkanın böyle bir yetkisi varmış. Ama Türkiye öyle bir yer ki bunu kaale almayıp pekâlâ kayyum atamaya, pazar günkü ön seçimi engellemeye kalkabilirler mi diye de düşünüyorum. Özgür Özel çok net bir şekilde söyledi. Özellikle kayyum olayına gerekçe olması söz konusu olan, İstanbul Kongresi’ne yönelik itirazlar. Onu da siyasi partiler kanununa göre söylüyor. Orada delege değişmiyor, değişen sadece yönetim. Kurultayda bir sorun varsa da mevcut delege sistemiyle 15 gün sonra bu işi yapacaklarını söylüyor.
Kemal Can: Hkuki imkânları kullanarak bir baraj kurduklarını, buna mecbur kaldıklarını, aslında zaten olağanüstü kongreyi düşündüklerini, ama şimdi çok daha amaca uygun olarak bunu hemen hızlandırıp yaptıklarını söylemesi. Ama burada tabii en kritik olan bilgi, Özgür Özel'in bu toplantıda bize verdiği en önemli bilgi, bu akşam CHP'ye kayyum atanacağı bilgisi.

Ruşen Çakır: Bunu zaten troller sürekli söylüyordu.
Kemal Can: Evet. Bir süredir iktidara yakın ya da uzak olan çeşitli kanallarda birtakım yorumcular bunu dile getiriyorlardı. Hatta Erdoğan birkaç konuşmasında, “Özgür Özel, yerinden olacaksın, seni de oradan indirecekler” diyerek, aslında böyle bir şeyi ima ediyordu. Heybede bulunan turpların arasında bunun da olduğunu ima eden söylemleri vardı. İmamoğlu soruşturmasıyla ilgili yaptığı açıklamada da ‘’CHP içinden alınan bilgiler,’’ ‘’oradan devşirilen gizli tanıklar’’ gibi bilgiler zaten dolaşımda. Dolayısıyla bu hikâyenin birkaç aydır sürdüğü biçimde, hatta onun evveli de var belki, sistemli ve çok kanallı bir taarruz hâlinde hazırlandığını anlıyoruz. Bir yandan İmamoğlu'na önce diploma, peşinden üç ayrı soruşturmayla ilgili gözaltı… Zaten sürmekte olan davaları var. Şimdi bir paket buradan geliyor. İkinci paket de kayyum atayarak doğrudan CHP'yi hedef alan bir hamle ve yine CHP içinden bazı isimleri de ima ediyorlar. Onların bir kısmını da aslında biliyoruz. Sağda solda çıkıp bu konuda açıktan başvuru yapanları da biliyoruz. Gizli tanık olanları henüz bilmiyoruz, ama böyle bir girişim olduğunu biliyoruz. Bunların hepsi bir süredir hazırlanmış, paketlenmiş, zamanlaması, takvimi başka nedenlerle hızlandırılmış olabilir. Ama CHP'nin ön seçimle başlatıp İmamoğlu'nun kampanyasını erkene çekme stratejisine cevap olarak belki takvimi değişmiş, ama bu hazırlık yapılmış bunu anlıyoruz.

Ruşen Çakır: Evet, birçok şey hazırlamışlar. Birazdan Göksel Göksu’ya bağlanalım. Göksel oradaydı. Hatta Özgür Özel'e de bir soru sordu. Göksel'i yayına bağlayabiliyor muyuz arkadaşlar? Göksel Göksu birazdan gelecek. Özgür Özel “Ben adayım. İsteyen aday olabilir” dedi. Tabii ilk akla gelen, Kemal Kılıçdaroğlu aday olur mu sorusu. Ben olacağını sanmıyorum açıkçası. Hele 15 gün sonra yapılacak bir kurultayda. Ama birileri aday olarak çıkmak isteyecektir. Ön seçim gibi olmayacaktır diye tahmin ediyorum. Sen ne dersin? 
Kemal Can: Tabii o tarihe kadar İmamoğlu soruşturması meselelerindeki gidişat da önemli. Çünkü şu anda çeşitli çevrelerde İstanbul Belediyesi’ne kayyum atanması ihtimali üzerine yoğun bir kulis var. Hatta ‘’şu kayyum olarak bunu istiyor, bu kayyum olarak şunu istiyor’’ diye isimler ortaya atılıyor.

Ruşen Çakır: Murat Kurum mu oluyor?
Kemal Can: Yok, isimlerin bir kısmını gördüm. Ama bunu meşrulaştırmak için açıkçası bu şeylere dâhil olmamak belki daha doğru. Ama şunu biliyoruz ki kayyum atanacağı beklentisini yerleştirecek biçimde sistemli bir enformasyon yürütülüyor.

Ruşen Çakır: Dâhil olmamak için dedin de, o önemli. Mesela CHP'ye kayyum meselesi de ilk baştan beri konuşuluyor, ama şahsen ben imtina ettim. Çünkü olacağını da büyük bir ihtimalle düşünüyordum. Ama şimdi Özgür Özel gelip ‘’bu akşam kayyum atanacaktı’’ deyince… Çok acayip bir şey var. Ne söyledilerse gerçekleşiyor; Erdoğan'ın heybesindeki turp meselesi, diploma meselesi, Medya A.Ş meselesi, kent uzlaşısından bilmem ne olacağı gibi sürekli birtakım hedefler. Gezi soruşturması tekrar açılacak dediler, oluyor. Ergenekon ve Balyoz döneminde gördüğümüz, Fethullahçıların kurduğu o polis-yargı ve medya ilişkisinin yeni bir versiyonunu, ama çok sakil bir versiyonunu yaşıyoruz. Orada az da olsa bir güç savaşı vardı ve tabii bir de ana akım medya vardı o tarihte. Şimdi öyle bir şey yok.
Kemal Can: Bir de o zamanlar uyduruk bile olsa, delil üretmek gibi bir çabaya ihtiyaç duyuluyordu. Şimdi ona da ihtiyaç yok. Ama bunun bir tür ‘tepkiyle’ bile olsa normalleştirilmesi önemli. Bu beklentinin mümkün olan bir şey olarak dolaşıma sokulmasını çok kuvvetli biçimde becerebiliyorlar. Bu kötü bir şey. Çünkü senin de söylediğin gibi bu, ‘’ne derlerse yapabiliyorlar, ne isterlerse yapabiliyorlar’’ fikrini, karşısında hiçbir şey yapılamaz duygusunu yerleştirmeye yol açıyor. Şimdi herkes hep şunu değerlendiriyor ve son derece de haklılar. Evet, iktidar büyük bir sıkışmışlık içerisinde, evet büyük bir zorluk içerisinde, ama bir tarafıyla ‘’Yapamayacağı bir şey yok’’ fikrini yerleştiriyor.

Ruşen Çakır: Şimdi Göksel Göksu’ya bağlanalım. Göksel merhaba.
Göksel Göksu: Merhaba.

Ruşen Çakır: Gerçekten her gün tarihi bir takım şeyler yaşıyoruz. 15 gün sonra yapılacak olağanüstü kurultay sürpriz oldu, en azından bizim açımızdan. Ama belli ki CHP bu formül üzerinde bayağı bir çalışıyormuş. Sen oradaydın, hatta yanılmıyorsam Özgür Özel'e soru da sordun. Ne oldu tam olarak? CHP böylece bu akşam atanmasını kesin gördüğü kayyumu engelledi mi, bitti mi o iş?
Göksel Göksu: Ben zaten Özgür Özel'e ısrarla, “Bu, kayyum atanmasının önünü kesecek bir karar mı?” sorusuna cevap bulmak için soru sordum. Özgür Özel de kesinlikle kayyum atanmasının önünü kesecek bir karar olduğunu söyledi. CHP 6 Nisan'da olağanüstü kongreye gidiyor, ama bunun bir öncesi var. Çok sürpriz miydi? Doğrusu kongre kısmı sürprizdi, ama kayyum atanmasıyla ilgili koridorlarda konuşulan pek çok fısıltı vardı. Bunlar çok yüksek sesle dillendirilmiyordu. CHP'ye bir kayyum atanması, İstanbul İl Kongresi’ne dayandırılıyordu. Özgür Özel o ismi vermedi ama onu da söyleyeyim, Batman'dan bir delegenin savcılığa yaptığı bir şikâyet üzerine, bunun üzerinden yeni bir soruşturma başlatıldı. Bu soruşturmadan hareketle, İstanbul Kongresi'nin iptaliyle ilgili harekete geçileceği, İstanbul Kongresi'nin iptal edilmesi hâlinde, zaten büyük kurultayda İstanbul'daki delegeler de oy kullanmış olduğu için kurultayın da geçersiz sayılacağı yönünde bir fısıltı dolaşıyordu koridorlarda. İstanbul Kongresi'nin iptal edilmesi her şey demekti. Dolayısıyla eğer büyük kurultay da iptal olursa, bu yönetim boşluğu kayyum atanarak giderilecekti ve bunun 60 günlük bir süresi vardı. CHP 60 gün içinde yeniden kurultaya gidecekti, o sürede de kayyum yönetiminde olacaktı. Bu, CHP tarafından, bu senaryoyu bütünüyle devre dışı bırakmak üzere atılmış bir adım. Sürpriz oldu gerçekten de. Özgür Özel, en erken 15, en geç 45 gün içinde olağanüstü kurultay yapılacağını karara bağladıklarını açıkladı. 21 Mart'ta karar aldıklarını ve bunun 22 Mart tarihli Resmi Gazete’de ilan edileceğini, gerekli başvuruyu Yüksek Seçim Kurulu’na, Çankaya İlçe Seçim Kurulu’na, yaptıklarını söyledi. Listeler 30 Mart'ta askıya çıkarılacak, 1 Nisan'da da askıdan indirilecek ve 6 Nisan’da olağanüstü kurultaya gidecek.

Ruşen Çakır: Özgür Özel, “Atanmayı engelledik. Kayyum bugün atansaydı, pazar günkü ön seçimi engelleyecekti” diyor. Bütün bunlar çalışılmış o zaman, değil mi? Kayyumlar belli, ilk yapacağı işin Pazar günkü ön seçimi engellemek olduğu belli. Senin kulağın deliktir. Kayyumların adını öğrendin mi?
Göksel Göksu: Hayır, kayyumların adını öğrenmedim. Fakat dediğin çok doğru. Zaten benim kulağıma gelenler de, CHP'ye kayyum atanmasıyla ilgili sorduğum, konuştuğum, kapalı kapılar ardında konuştuğum herkes de eli kulağında diyordu. Hatta bugün de yeni bir görüşme yaptım. Evet,’’ eli kulağında’’ fısıltısı çok yaygın bir şekilde konuşuluyordu. CHP'ye kayyum atanabilir meselesi vardı, ama bunu kimse yüksek sesle dillendirmiyordu. Bugün Özgür Özel'in yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki kendi içlerinde de bunu ciddi şekilde konuşmuşlar, konuşmakla yetinmeyip gereken önlemi almışlar. Çünkü aynı zamanda bir yandan da şu soru vardı: “Ekrem İmamoğlu'nun diploması iptal ediliyor, CHP ne yapıyor? Ekrem İmamoğlu’nun da içinde olduğu 106 kişi gözaltına alınıyor, iki ayrı soruşturma açılıyor. CHP ne yapıyor? CHP'nin nasıl bir yol haritası var, nasıl bir strateji izleyecek?” Daha önce bütün bunlar konusunda herhangi bir açıklama yapılmadığı için büyük soru işaretleri vardı. Ancak az önce Özgür Özel'in yaptığı açıklamaya bakıldığında, evet bir strateji geliştiriliyormuş ve onlar da kendilerince farklı önlemler alıyorlarmış. Tabii bu arada kafamda beliren şu soruyu da Özgür Özel'e sordum: “Siz kurultayı yenileyecek olsanız dahi, bu süre içinde İstanbul Kongresi iptal edilebilir. Bu, kurultayı nasıl etkiler?” Çünkü en başta dediğim gibi kurultayda o delegeler oy kullanacaklar ve İstanbul Kongresi'nin iptali, o delegelerin de iptali anlamına gelecek. Özgür Özel bu konuda yasal bir engel olmadığını söyledi. “Teknik detaylarını ben çok iyi bilmiyorum ama araştıracağım tabii ki. Bu İstanbul Kongresi iptal edilse bile, olağanüstü kurultaya gidilmesi CHP'ye kayyum atanmasının önünü kesiyor" dedi net bir dille.

Ruşen Çakır: Göksel, son olarak şunu soracağım. Sen başından beri Saraçhane’desin. İki gece orada toplanıldı. sanki bu gece en iddialı gecelerden birisi olacak. Birtakım partiler, diğer partiler gelecek. Ne bekleniyor bu akşam? Görmüşsündür, bir de MHP'den Özgür Özel'e yönelik açıklamalar var. ‘’Evinde otur, partinde otur’’ diye birtakım açıklamalar yapılıyor. Bu akşam herhalde bayağı iddialı bir akşam olacak.
Göksel Göksu: Evet, iddialı olması bekleniyor. DEM Parti kitle bazında katılım sağlayacağını açıkladı zaten.
Göksel Göksu: Onun dışında sivil toplum kuruluşlarının bir katılımı olacak. Öğrenciler dört bir koldan Beyazıt'ta toplandılar. Onları Ali Deniz ve Murat Türsan izliyor. Onların buraya gelişi bekleniyor. Fakat bu arada valiliğin buraya gelişler konusunda açıklamış olduğu bir karar var. Saraçhane’ye gelişler konusunda çok büyük bir sıkıntı var. Az önce il Başkanı Özgür Çelik'le de bir konuşmamız oldu. O da bir çaba gösteriyor buraya gelişlerinin önünün kapatılmamasıyla ilgili. Nasıl bir sonuca varacaklar bilmiyorum. Kolaylıkla buraya gelebilecekler mi, onu da bilmiyorum. Ama katılacak kişilerin sayısının çok fazla olduğunu biliyorum. O kadar kişi valilik kararı nedeniyle buraya ulaşabilir mi, ulaşamaz mı bu konuda bir soru işareti var diyeceğim.
Ama bir yandan da şu saat itibariyle aslında epeyce de bir kalabalık birikmiş durumda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önünde. Ben çok fazla ses olduğu için yayına girmesin diye biraz uzaklaşmak durumunda kaldım, ama epeyce bir kalabalık var. Slogan atan ısrarcı bir kalabalık. Zaten bu saatlerde başlıyor toplanmalar. İlerleyen saatlerde de katılımlarla giderek artıyor. Son derece geniş bir kitle olması bekleniyor. Ben bir de “Otobüsün üzerinde diğer partilerden genel başkan düzeyinde bir temsiliyet olacak mı?’’ diye sordum. Müsavat Dervişoğlu’nun olma ihtimali olduğundan söz edildi. Belki Dervişoğlu da otobüsün üstüne çıkacak Özgür Özel’le birlikte. En son öğrenebildiğim bilgi bu yönde. Ama DEM Parti ve diğer siyasi partiler, Tülay Hatimoğulları bireysel olarak geldi. Erkan Baş buradaydı. Diğer pek çok siyasi partinin temsilcisi gelip birebir görüşme yaptılar. Sendika başkanı Arzu Çerkezoğlu bugün Özgür Özel'le görüştü ve sonrasında birlikte açıklama yaptılar. Hüseyin Baş bile geldi bugün. Pek çok siyasi parti lideri gelip burada bir görüşme yaptı. Pek çok siyasi parti lideri derken, o Altılı Masa’dakileri de doğrusunu istersen gözüm aramadı değil. Ahmet Davutoğlu'nu göremedik, Ali Babacan'ı göremedik, onlar yoklardı. Hiçbir şekilde, kitlelerinden de kendilerinden de söz etmek mümkün değil. İYİ Parti'yi gördük, ağırlıklı olarak DEM Parti'yi gördük, Türkiye İşçi Partisi'ni gördük. Diğer küçük, irili ufaklı siyasi partiler de gerek ellerinde partilerin sembolünü taşıyan bayraklarla, gerek bireysel katılımlarıyla üç gündür buradalar. Dediğim gibi, bu akşam da hem demokratik kitle örgütlerinin hem siyasi partilerin, hem öğrencilerin, kadınların ve İstanbulluların burada olması bekleniyor.

Ruşen Çakır: Çok sağ ol, Göksel. Kolay gelsin sana ve diğer arkadaşlara. Bu akşam yine yoğun olacak. Hafta sonu da ilginç olacak. Çok teşekkürler. Biz Kemal'le devam edelim. Evet, şimdi CHP’den olağanüstü kurultay kararı çıktı. Herhalde iktidar bunu beklemiyordu. Şimdi ona karşı harıl harıl yeni formüller bulunuyordur. Bu arada Adalet Bakanı, "Yolsuzlukla mücadele eden yargı istemiyorlar" demiş. Böyle bir sözü de bir kenara koyalım. Şimdi iktidarın karşı hamleleri ne olacak? CHP'ye kayyum atamayı bayağı çalışmışlar belli ki. Şu haliyle atayamayacaklar; Özgür Özel öyle diyor. Ama yine de, “Sen öyle diyorsun ama ben yine yaptım oldu” olabilir. İş dönüp dolaşıp Pazar günkü ön seçime geliyor. Bu pazar günkü ön seçimi bu kadar engellemek için bu kadar çaba sarf etmeleri… Ben Özgür Özel’den, önemli bir açıklama yapacağını, pazar günkü ön seçimin yasaklanma kararını söyleyecek diye bekledim. Zira nefret ediyorlar, hiçbir şekilde istemiyorlar. Karar alındığında Ekrem İmamoğlu çıktı sahneye, her yere gitti, adım adım, adım adım Erdoğan'a meydan okudu ve önce onun önünü kestiler. Şimdi partinin önünü kesmek istiyorlar. Bir yandan, “Tek adaylı seçim mi olur?” diyorlar ki AKP kongreleri de hep öyle oldu biliyorsun, ama diğer yandan da olmasın diye ellerinden geleni yapıyorlar.
Kemal Can: Hem bu iktidarın 10 yıldır gördüğümüz performansı, tabii daha uzun süre aslında, bu 10 yıl, daha otoriter bir stratejiyle ilerlediği bir 10 yıl olduğu için hep 10 yılı işaret ediyorum, 2015'ten itibaren yürürlükte olduğu için. Hem dünya örnekleri hem de bize literatür söylüyor ki, otoriterler için, karşılarındakilerin gücü, sayısal büyüklüğü, popülaritesi ya da argüman üstünlüğü veya gündemdeki üstünlüğü kadar, umut etmek ve umuduna sahip olmak, en büyük risk ve tehlike. Dolayısıyla bu iktidar, bu baskı sürecini, aynı zamanda, muhalefette yer alan birlikteliğe, dayanışmaya, ama en önemlisi, başarabilme umuduna ilişkin sürekli darbeler yaratarak, sürekli bunu kıracak, bunu bir tür asıl motivasyon olmaktan çıkartacak, vazgeçmeye ya da yılgınlığa yahut da çizilen çerçeveye razı olmayı zorlayacak bir şeye itiyor daima. Asıl problem, bu ön seçimin yaratacağı hukuki tablonun çok bir şeyi değiştirmeyeceği. Zaten biliyoruz ki İmamoğlu CHP'nin adayı olacak ve bu, tek adayla gidilen bir ön seçim. Ama bu ön seçim, CHP ve muhalefet seçmeni açısından, bir süredir bu iktidarı değiştirme umudunun önemli bir eşiği haline geldi. Muhalefet bunu, ihtimali büyüten, ‘’artık yola çıkıyoruz’’ hissini yaratan bir başlangıç noktası, bir çıkış tahtası gibi kurguladı. İktidarın bence asıl problem ettiği şey, böyle bir çıkış noktasının, bu umudu büyütmesi ihtimali.
Muhalefetin ‘’iktidar yürüyüşü’’ diye bir iddiası varsa, o eşik, muhalefetin iktidar yürüyüşünü daha başlamadan durdurabileceğini göstermek için bir şey. Bence şu anda yaptığı şey, İmamoğlu hamlesini hızlandırmak, bugün öğrendiğimiz ve zaten dedikodusunu epeydir duyduğumuz kayyum meselesi ve belki önümüzdeki günlerde yapılacak başka girişimleri, daha başlamadan iktidar, özgürlük, demokrasi yürüyüşünün önünü kesmek. Ama daha önemlisi kesebileceğini, bunu mümkün kılacak araçlara sahip olduğunu, yapabilirlik kabiliyeti olduğunu göstermek. Çünkü seneler önce söylediğim gibi, özellikle Erdoğan'ın ve bugün dünyadaki pek çok güç merkezli otoriter siyasi aklın temel felsefesi, “Yapıyorum, çünkü yapabiliyorum.”

Ruşen Çakır: Şimdi gençlere bir bakalım. Sen öyle demiştin; hakikaten burada üniversiteliler çok öne çıktı. Ali Deniz Çakır ve Murat Türsan biraz önce röportajlar yaptılar. Oradan bir kesit görelim, sonra devam edelim.

VİDEO
‘’Ali Deniz Çakır: Maske nereden?
Genç 1: Maskeyle Invincible dizisine örnek olmak istedim. O yüzden gözlüğümü taktım, maskemi taktım. Direnişe hazırız, sokaklardayız. Bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor artık. Onun için öğrenciler olarak buradayız.
Ali Deniz Çakır: Neler söylemek istersin son günlerde yaşananlara?
Genç 1: Tamamen hakkımız gasp ediliyor. Buna artık bir dur dememiz lazım. Biz Boğaziçi öğrencileri olarak buradayız. Direnişe devam edeceğiz.
Ali Deniz Çakır: Çünkü normalde burada İstanbul Üniversitesi’nden öğrenciler toplanıyordu. Bugün diğer üniversiteden öğrenciler de geldi. Herhalde daha büyük bir kalabalık bekleniyor.
Genç 1: Evet, kalabalık artacak. Üniversiteli öğrenciler olarak sokaklarda hakkımızı savunuyoruz. Umarım daha da artacak. Bunu başaracağımıza inanıyorum, çünkü bugün susarsak, ileride konuşamayacağız.
Ali Deniz Çakır: Niye buradasın?
Genç 2: Buradayız çünkü, sırf belli kişilerin değil, halkımızın ve Türk Milleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakkını savunmak için buradayız. Burada her üniversiteden öğrenciler var. Zaten buradaki herkesin ortak amacı, belli kişileri savunmaktan ziyade, genel olarak Türk halkının hakkını savunmak. Çünkü yıllardır devam eden şeyler, yapılan açıklamalar, olan olaylar komik. Biz de belki bir şeyleri değiştiririz diye buradayız. Çünkü bir şeylerin değişmesi lazım artık. Biz öğrenciyiz. Biz barışçıl yaklaşıyoruz, çünkü biz insanız. İnsan olmamız gerekiyor. Bu yüzden elimizden geldiğince insan olarak yapacağımızı yapacağız burada, protestomuzu yapacağız. Çünkü bu bizim hakkımızda var, anayasada var zaten bu.
Muhabir: İlk kez bugün mü buradasın yoksa? Bugün gözaltının üçüncü günü.
Genç 2: Bugün ilk defa geliyorum buraya. Zamanında babam beni Gezi’ye götürmüştü. Tabii o zaman bilincim çok yoktu, yaşım küçüktü. ama bugün burada olduğum için mutluyum. Çünkü insanların hakkını savunmak için buradayız. Burada bir siyasinin değil, yukarı makamda bulunan birisinin değil, burada ezilen halkın, burada benim gibi öğrenci olanların yanında olmak istiyoruz. Hepimiz neticede insanız.
Muhabir: Günler ilerledikçe kalabalığın daha da artacağını düşünüyor musun?
Genç 2: İlerleyen saatlerde, daha da artacağını umuyorum.

VİDEO: Öğrencilerden İzmir Marşı.
Genç 3: Hükümete sıkıntılarımızı, itirazlarımızı dile getirmek için buradayız. Anayasal hakkımızı kullanıyoruz, eylem yapıyoruz burada. Hiç kimseye zararımız yok.
Muhabir: Yaşananlar hakkında ne düşünüyorsun?
Genç 3: Rezillikten başka hiçbir şey değil, kelimelerle anlatılacak bir şey yok ortada. Hukuksuzluk diz boyu. Başımızdakiler tamamen kafayı yemişler.
Muhabir: Evet, niye buradasın?
Genç 4: İrademize sahip çıkmak için buradayız. 16 milyonun seçtiği belediye başkanı hukuksuzca, iddianameler hazırlanmadan içeri alındı ve biz de kendi hakkımıza sahip çıkmak için buradayız. Dün ODTÜ'de yaşananları biliyoruz. Bize, öğrencilere yönelik yapılanlar hakkında ses çıkarmayanlar, sessiz kalanlar dilsiz şeytandır. Bugün hem onlar için hem de bütün Türk gençleri için, çocuklarımız, hatta torunlarımız için buradayız. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.’’

Ruşen Çakır: Evet. Kemal, MHP'den ilginç açıklamalar geldi biliyorsun. Devlet Bahçeli Özgür Özel'e “Partinde otur” demiş. Semih Yalçın da benzer bir açıklama yaptı. Biraz önce de CHP hesabından yapılan bir paylaşım oldu: “Genel Başkanımız Özgür Özel'den Devlet Bahçeli'ye tavsiye: ‘’Milletin sesini duy, darbeye karşı dur.” Böyle bir atışma var, ama MHP'ninki ürkütücü aslında. Pek de dostane bir tavsiye gibi değil.
Kemal Can: Zaten son birkaç açıklamada da had bilmek diye tarif edilen bir siyasi sınırdan bahsediyor. MHP bunu sık sık dile getiriyor.

Ruşen Çakır: Bu aslında şöyle değil mi, Kemal? Hep söylüyoruz ya, iktidar siyasetin alanını daraltıyor. Muhalefetin yapması gereken, siyasetin alanını genişletmek. Genişletmeye çalıştıkça, onlar, “Hop, orada değil. Sen sana çizdiğimiz alanda dur” diyor. Olay aslında bu, değil mi?
Kemal Can: Evet, kesinlikle. hukuksuzluk, adaletsizlik, yargı sopası gibi kavramları oluşturan temel şey de, bu sınırları artık cebir, hukuksuzluk, çifte standart ölçeklerinin bile üzerine çıkan bir biçimde uyguluyor olması. Biraz önce bıraktığımız yerden devam edersek, öğrencilerin bir kısmının da dile getirdiği gibi, birilerinin uğradığı haksızlık meselesini geçip, artık herkes için sınırları öngörülemez biçimde çizen ve o çizdiği sınırlarla ilgili kendisi hiçbir kurala tâbi olmayan bir güç gösterisiyle karşı karşıya iktidar. İmamoğlu'nun başına gelenleri biliyoruz. Ama bu sürece gelirken, sendikacıların sendikacılık yaptığı için, gazetecilerin gazetecilik yaptığı için, işadamlarının kendi çıkarlarıyla ilgili endişeleri dile getirdikleri için, akademisyenlerin işlerini yaptıkları için, siyasetçilerin işlerini yaptıkları için, bazı hukukçuların hukukçu gibi davranmaya çalıştıkları için cezalandırıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bu sürecin bir bütün oluşturduğunu, böyle tek tek insanlara dönük özel bir hukuksuzluktan daha büyük bir hukuksuzluk atmosferi ürettiğini artık herkes görmüş durumda. Galiba bugün de her zaman olduğu gibi daha dinamik bir unsur olarak öğrencilerin önde görünmesi, ama sürecin, CHP'yle sınırlı olmayan bir toplumsal itiraz hâline dönüşmeye başlaması bunu gösteriyor bence.

Ruşen Çakır: Şimdi bugün Nevroz da var. Nevrozda Öcalan'a mesaj yollamasını bekliyorduk. Hatta sesli, görüntülü falan olur mu diyorduk. Heyetin gitmesine izin verilmemiş. Dün yapılan açıklamaları biliyorsun. Bahçeli'nin ve Milli Savunma Bakanlığı'nın, “PKK’nın kendini feshedeceği ve silahları teslim edeceği kongreyi yapın” açıklaması. Hatta kongrenin Malazgirt'te yapılmasını istemiş Bahçeli.
Kemal Can: Evet, tek taraflı bir talimatlandırma süreci. Ben başından beri öyle düşünüyorum, ama bunun artık iyice belirgin olduğu bir şey var. Bir kanadın, devletin süreçten anladığı, “Hadi dediğimizi yapın, bu talimata uyun” sınırında geçiyor.

Ruşen Çakır: Ama bir taraftan da o talimata uymakla ilgili hep birtakım rezervler koydular. Bugün yaptığımız yayınlarda değişik konuklarla, mesela Mümtazer’le de konuştum. DEM Parti'nin ilk andan itibaren, daha diploma anından itibaren, CHP'nin ve İmamoğlu'nun yanında durması, Hatimoğulları’nın dün gitmesi, bugün Tuncer Bakırhan'ın konuşmasında yine bu olaya referans vermesi, bütün bunlar çok rahatsız etti herhalde. En azından DEM’in o ‘’Üçüncü yol’’ siyaseti… Tuncer Bakırhan bugün yine ‘’Üçüncü yol’’ dedi. Ama mesela, “İktidarla CHP bir kavga yapıyor, beni ilgilendirmiyor” demedi. Duruşlarını başından itibaren koydular ve bunu beklemiyorlardı, ummuyorlardı diye düşünüyorum.
Kemal Can: Evet, ama zaten hatırlarsan, süreç başladığında da tabanlarda veya kanaat önderleri arasında farklı birtakım sesler çıkıyor olsa da, merkezi olarak hem DEM Parti'de, hem de CHP'de, bu süreç gündemi dolayısıyla birbirlerine mesafelenme konusunda çok ihtiyatlı bir tutum alındı. Hatırlarsan DEM Parti hemen daha en başta, sürece CHP'nin de dâhil edilmiş olmasını önemsediklerini söyledi. Daha sonra da CHP, İYİ Parti ve diğerlerinden farklı olarak, böyle sürece kategorik olarak karşı duran bir pozisyon almadı. Bence bunun pozitif etkileri oldu. Senin dediğin gibi son süreçte de, özellikle dünkü konuşmada Özgür Özel'in, “Biz hiç Nevrozla İmamoğlu protestolarını ayrı meseleler olarak görmüyoruz ve birbiriyle çelişen bir şey olarak algılamıyoruz. Barışla demokrasiyi yan yana düşünülemeyecek şeyler olarak düşünmüyoruz” demiş olması, hatta böyle imaları bir tür eleştirmesi, Hatimoğulları’nın desteğini, bugün de alana gideceklerini açıklamaları, dediğin gibi, Bakırhan'ın sözleri, birdenbire sürecin kendiliğinden yaratacağını varsaydıkları muhalefet dağınıklığının o kadar da kolay olmadığını gösterdi.
Aslında benzer bir şeyi 2013'te de yaşamıştık. Çünkü 2013'te, Gezi olduğu sırada bir başka süreç işliyordu ama sonuçta gördük ki orada da taban seviyesinde pek öyle gelişmedi olaylar. İkincisi, süreçle ilgili biraz önce verdiğin örnekler; izin verilmemesi, artık kendilerinin üzerinde hiçbir sorumluluk yokmuş gibi, sürecin bir tarafı, bir şey yapmaktan tamamen azadeymiş gibi davranıyor olması, bunun ötesinde sürecin devamını yaratacak izinlerin verilmemesi, bir de Bahçeli'nin bence süreci başlatan abartılı çıkışının yine bir benzeriyle, kongreyi Malazgirt'te yapmak gibi bir iddiayla ortaya çıkması, bence süreçle ilgili zaten var olan soru işaretlerini de büyüttü.

Ruşen Çakır: Buradaki mesele şu. Adını anmak istemiyorum ama, “Sürece destek veren herkes otoriterleşmenin ortağıdır” diye bir saptama var. Bu süreç tek aktörlü bir süreç değil. Birileri bunun tek aktörlü olmasını istiyor olabilir, birileri bunun tek aktörlü olduğunu düşünebilir. Burada iktidar var, ama Kürt hareketi de var. Kürt hareketi özne değil de nesne olsa, mesela bazılarının dediği gibi oyuna gelmiş olsa, bu olayda sesini kısardı. Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, sürece destek veriyor değil mi? Yani otoriterleşmenin ortağı. O zaman niye itiraz ediyor, niye yanında duruyor? DEM Parti niye bu akşam Saraçhane'ye gidiyor? Çünkü özne olarak girdikleri bir sürece… Bugün Tuncer Bakırhan'ın söylediği çok anlamlıydı. Yapılanlar 27 Şubat ruhuna aykırı. İnsanların bir kısmı bunu anlamak istemiyor. Kürt hareketinin aktörlüğü iktidarla eşit olmayabilir. Olması mümkün değil zaten, ama onun da bir aktör olduğunu, onun da inisiyatif alabileceğini ve inisiyatif aldığı zaman da karşı tarafın beklentilerinde hayâl kırıklığı yaratabileceğini görmek istemiyorlar.
Ben başından itibaren bu sürece olumlu baktım biliyorsun. Kandil başta olmak üzere çok kişi de eleştirdi. Ben buna Cumhur İttifakı'nı desteklediğim için olumlu bakmadım, Türkiye’nin hayrına olduğu için baktım. Ve burada, aslında bir anlamda kısmen bir aktör olan CHP'ye -sürecin çok dışında kalmadı ama merkezine de gelmedi- ve diğer aktörlere de bakarak, buradan çıkabilecek bir dengenin bir şey getirebileceği düşüncesiyle destek verdim. Yoksa dayatmayla olan bir süreç zaten olmaz. İnsanların kafası almak istemiyor. Birileri ‘’hadi’’ diyor. Bu bir teslimiyet değil. Teslimiyet sanıyorlar. Mesela PKK’nın kendisini feshetmesini teslim olmak gibi tarif ettiler. Devlet böyle göstermek istiyor olabilir. Ama dışarıdan bakan, olayın doğrudan parçası olmayan bizim gibi insanlar baktığı zaman, bu öyle bir şeyse, teslimiyetse “Hadi kongreyi toplayın’’ diye niye bu kadar yırtınıyorlar? Zaten teslim alıyorsa emreder, öyle değil mi? Ama Bahçeli'nin metninde, emirden ziyade, ‘Çocuklar, artık uzatmayın bunu’ gibi bir hava var. Şu son yaşanan olayın, ‘’aslında bu çözüm süreci bir kandırmacaydı ve bunun da kanıtı budur’’ diye sunulması beni çok rahatsız ediyor. Başladığı zaman da vardı CHP'nin şeytanileştirilmesi. Yaptığımız yorumlarda da hep, “Bir taraftan barış denilirken öteki taraftan otoriterlik artıyor, gazeteciler içeri alınıyor” demiyor muyduk? Buna rağmen gidebilecek bir şeydi. Şu anda tıkanmış gibi duruyor, ama açılabilir. Açılabilmesi için herhalde şu İstanbul olayının da hafif tertip normalleşmesi lazım. Mesela diyelim ki CHP olağanüstü kurultay yapıyor. İyi tamam, yapın kardeşim, ne oluyorsa olsun. Ama kalkıp her şeye rağmen yine kayyum atayıp, gözaltına alınanların hepsini tutuklayıp, İstanbul Belediyesi'ne kayyum atayıp, terörü öne çıkartıp, kent uzlaşısından Ekrem İmamoğlu’nu tutuklayıp, ondan sonra da ‘’hadi gelin kongre yapın’’ demek... Kent uzlaşısının temeli ne? PKK, KCK'nın çizdiği perspektifte bilmem ne yapmak. Ama aynı PKK, KCK'ya, “Gel, Malazgirt’te kongre yap” diyorsun. Böyle acayip bir şey. Ama burada şunu aklım almıyor. Kürt hareketini, Öcalan'ı, Kandil'i, DEM Parti'yi burada kullanılan bir şey gibi görenler, aslında bir anlamda iktidara hizmet ediyor bence.
Kemal Can: AKP'nin yarattığı bu siyaseti daraltma meseleleri sadece baskı mekanizmalarıyla, yasaklamalarla olmuyor. Siyasete bakış ve akıl yürütme biçimlerini etkileyerek oluyor. Bu siyasetin sadece sayısal bir mesele, aritmetikten ibaret olduğu düşüncesini yaratan temel şey, Erdoğan'ın, “Biz birinci partiyiz, çoğunluk biziz ve dolayısıyla siz birinci olana kadar hiçbir hakkınız yok. Biz gidiyoruz, sandıkta alıyoruz. Sandıkta aldığımızda her şeyi alıyoruz. Dolayısıyla siyasette var olmanızın tek yolu çoğunluk olabilmeniz. Dolayısıyla her şey aritmetiktir” algısını yerleştirmiş olması. Ama sonra, bu aritmetik iddiasını kaybettiğinde şunu göstermeye başladı: “Aritmetik hiç de önemli değil. Ben azınlığa da düşebilirim.” 2015'ten itibaren önümüzdeki şey ne? Aritmetiği kendisi için önemsiz yapan, ama karşı tarafı sadece aritmetikle düşünmeye mecbur bırakarak ilerleyen bir siyasi stratejiyi yürürlüğe koydu ve hâlâ bundan çıkamamış birtakım yaklaşımlar hâkim. Senin söylediğin gibi, meseleyi kaba bir aritmetik üzerinden hesaplamak. Ama siyaset bundan ibaret bir şey değil. Siyaset, orada çok büyük bir sayısal güç olup olmandan bağımsız olarak, bir özne olarak varlık yaratabilmekle ilgili bir şey. Bugün CHP, senelerce sürdürdüğü “Biz sandıkta alacağız, bekleyin sandığı. Bizi sokağa çekmek istiyorlar” tavrını bıraktığında, "Anayasal hakkınızı kullanın, sonuna kadar kullanın" dedi. Ama aynı anayasal hak 10 yıldır yürürlükte. Daha önce, “Sakın ha, aman ha, sokağı aklınıza bile getirmeyin, çünkü bu iktidara yarar, iktidar bundan faydalanır. Hem tabanını konsolide eder hem de bizi sokağa çekerek marjinalleştirir ya da kriminalize eder” söylemi. Ama bu anayasal hakkı ilk engellediklerinde karşı çıkmanız gerekiyor. Gösteri yürüyüş hakkı bugün anayasal hak olmadı, senelerdir anayasal hak. Normalleşme süreci işlerken geçen yıl 1 Mayıs'ta Unkapanı’nda bırakıp gittiğiniz sırada da gösteri ve eylem hakkı o insanların anayasal hakkıydı. Dolayısıyla buna biraz böyle bakmak lazım. İktidar hep senin söylediğin o çok kaba ve şablon bakışı canlı tutmaya çalışıyor. Ama kendisi bununla hiç sorumlu ve bağlı değil. Azınlığa düştüğünde de, tabelada kaybettiğinde de kazanabileceğini, çünkü gücü elinde bulundurduğunu söylüyor. Ama karşı tarafı sadece o aritmetik akılla düşündürmeye zorluyor.
Bence Türkiye bu zorlu süreçte, teşkilatlarıyla, partileriyle, tabanıyla, kamuoyuyla, biraz bir şeyler öğrenmeye başladı ve bu süreç şu anda kritik bir eşikte. Önümüzdeki yakın birkaç hafta içerisinde şöyle bir şey yaşanacak: İktidar baskı yöntemlerini kullanarak, bu itirazın ve direnişin biraz sönümlenmesine, biraz geriletilmesine ve biraz da ürkütülmesine oynayacak. “Aman ha, bizi kriminalize ederler” diye geri basmaya başlarsa ya da tavsamaya başlarsa veya ivme kaybetmeye başlarsa, tekrar yapmış ve kazanmış olacak. Buna karşılık, muhalefetin, bu itirazı hakikaten iddia ettiği gibi bir ortak platforma, bir iktidar yürüyüşüne ve iktidarı belirli şeyleri yapmaya, bu barış, demokrasi, hukuk, adalet, her şey ve sonuçta yine seçimi de zorlayacak bir dalgaya dönüştürmesi için bir kararlılık. Şimdi önümüzdeki birkaç hafta boyunca biz bu sinir harbini yaşayacağız. Eğer muhalefet ve asıl olarak ana muhalefet partisi CHP, bu konuda kararlılık ve direnç, bunu örgütleme ve örgütlenme ve bunun arkasında durabilme kabiliyetini kazanırsa, o zaman başka bir dinamiğin çalıştığı, siyasetin kendiliğinden kendine alan açtığı bir şeyi görürüz. Ama tersi olursa, yani iktidar bir kez daha gerilettiğini, zayıflattığını veya bu sürecin yavaş yavaş ivme kaybettiğini görürse, ondan sonra kendi adımlarını atmak için yeni hamlelere hazırlanacak. Bu birkaç hafta, Türkiye'nin temel siyasi rotası açısından pek çok risk içeren, ama belki de fırsatlar içeren bir dönem olacak.

Ruşen Çakır: Evet, bu akşamdan başlayacak. Bu akşam ne olacağı önemli. Cumartesi ve pazar günü ne olacağı da önemli, İki anlamda önemli. Her şeye rağmen hâlâ kayyum atarlar mı, ona bakacağız. Bir diğeri de tabii ki akşam Saraçhane'deki toplantı. Cumartesi de herhalde devam edecek. Cumartesi hafta sonu olduğu için insanlar daha rahat olacak. 
Kemal Can: Bir de muhtemelen bu gözaltılarla ilgili kararlar önümüzdeki iki gün içerisinde çıkacak.

Ruşen Çakır: Evet, onlar da çıkacak. Bu arada İsmail Saymaz'a geçmiş olsun diyelim. Ev hapsi çıkmış, ama…
Kemal Can: Hiç olmaması, aslında hiç gözaltına alınmamış olması, hatta bu soruşturmanın açılmamış olması gerekiyor, ama hiç olmazsa evine gelebildi diye geçmiş olsun diyoruz.

Ruşen Çakır: Tutuklanmadığı için sevinebiliyoruz maalesef. Hafta sonunda devam edeceğiz. Kemal, seni hafta sonunda çalıştıracağım kusura bakma. Cumartesi, pazar da çok şey olacağa benziyor. İzleyicilerimize şimdiden söyleyelim. Neyi nasıl yapacağımızı bilmiyoruz ama yine böyle yorumlayacağız, canlı yayınlarla bu süreci takip etmeye çalışacağız. Gerçekten kritik, tarihi günler yaşıyoruz ve anlaşıldığı kadarıyla yaşamaya devam edeceğiz. Kemal'in söylediği gibi, soruşturmanın ışığında kimileri mahkemeye sevk edilecekler, kimileri tutuklanacak, kimileri serbest bırakılacak, kimilerine ev hapsi verilecek. Bunların hepsini takip edeceğiz. Hepinize çok teşekkürler. Haftaya tekrar buluşmak üzere, iyi günler.
Kemal Can: İyi günler. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
30.03.2025 Erdoğan insanların ne gönüllerini kazanabiliyor, ne de gözlerini korkutabiliyor
27.03.2025 Transatlantik: İmamoğlu operasyonu ABD'den nasıl görülüyor? | Hakan Fidan'ın ABD temasları
26.03.2025 Erdoğan’ın CHP ve Özgür Özel öfkesi
25.03.2025 İmamoğlu operasyonu ile çözüm süreci arasında bağ var mı? Hamit Bozarslan yorumladı
24.03.2025 Erdoğan’ın on yanlış hesabı ve bundan sonrası için beş tespit
24.03.2025 Mansur Yavaş’ın Kürtlerle ne alıp veremediği var?
23.03.2025 Erdoğan’dan CHP’ye büyük kıyak
21.03.2025 Kandil ile barış, CHP ile savaş
21.03.2025 Haftaya Bakış (259): CHP'nin kurultay kararı, çözüm sürecine İmamoğlu darbesi
20.03.2025 “Sahi ne oldu sizin süreç?”
30.03.2025 Erdoğan insanların ne gönüllerini kazanabiliyor, ne de gözlerini korkutabiliyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı