Her kuşun eti yenmez!

21.05.2025 medyascope.tv

21 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Bu bir devam yayınıdır, öyle söyleyeyim. Malum, pazar günü Akşam Gazetesi benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteci hakkında "İmamoğlu Medyası A.Ş.!" diye bir haber yayınladı. Onları sıralamasıyla okuyorum: Ruşen Çakır, Nagehan Alçı, Nevşin Mengü, Yavuz Oğhan, Bahar Feyzan, Aslı Aydıntaşbaş, Batuhan Çolak, Barış Pehlivan, Şaban Sevinç ve İsmail Saymaz. Bu kişilerle sık görüşme ve buluşmalar dikkat çekmiş. Kiminle? Murat Ongun, bir de onun yardımcısı gibi olan herhalde, Emrah — bir dakika, tekrar bakıyorum — Emrah Bağdatlı ile biz, yani bu isimleri sayılan gazeteciler görüşmüşüz ve para alıyormuşuz onlardan düzenli bir şekilde, herhalde zarf içinde falan alıyoruz. İşin ilginç tarafı, şöyle bir şey vardı, ben bununla ilgili pazar günü bir yayın yaptım, ona geleceğim ama öncesinde şunu söyleyeyim; çok çarpıcı bir olay var, o da şu: Gazetenin ilk haberinde birinci sırada ben yokum. Bu, internette birinci sırada ben varım. Birinci sırada Soner Yalçın var, Oda TV'nin sahibi ve Nefes Gazetesi yazarı. Ve onun hakkında çok daha geniş iddialar var; yani 70 görüşme, hatta birlikte tatil yapma ve hatta Murat Ongun'un akıl hocası olmak falan gibi... Aslında haber büyük ölçüde onun üzerine kurulmuş idi. Doğrudur, yanlıştır bilmiyorum. Fakat internet versiyonunda, internetin ilk halinde de varmış, olduğu gibi, gazetenin aynısıymış; ama sonradan benim gördüğüm versiyonunda Soner Yalçın uçtu, hiçbir yerinde yok, hiçbir şekilde yok. O uçunca tabii birisinin öne çıkması gerekiyor, o da ben olmuşum. Neden oldum, bilemiyorum... Ya biliyorum da, bilemiyorum diyeyim. Ve ben o gün, pazar günü bu konuda bir şey yapmamaya karar verdim, beklemeye karar verdim. Ama sonra avukatımla konuştum, ne yapmamız gerektiği üzerine biraz fikir teatisinde bulunduk. Sonra maça gittim, Galatasaray'ın Kayserispor maçına. Orada jeton düştü filan. Bunu pazar günü anlattım bir yayında. Maçtan dönüşte eve gittiğimde anlattım ve o yayının sonunda, son bölümünde şöyle söyledim: ‘‘Ama benim gizlim, saklım, hiçbir şeyim yok. Diğer arkadaşlar da aynı şekilde konuşuyorlar. Herkes kendinden mesuldür. Her şey ortada, bunu en iyi de siz biliyorsunuz. Boşuna uğraşmayın, her kuşun eti yenmez.’’ Evet, her kuşun eti yenmez. O pazar günü gördüğünüz kuş, şimdi tıraş oldu, saçlar sakallar gitti ama aynı kuşum. Laz olduğum için de herhalde kuş olsam olsam atmacayımdır diyelim. Bizim orada atmacalar meşhurdur. Şu ana kadar yiyemediler, bundan sonra yiyecekler mi bilmiyorum; ama bu konu hakkında biraz daha fazla bilgi vermek istiyorum, bunu bir sorumluluk olarak görüyorum. Ne oldu, o zamandan bu zamana ne oldu? Bir kere diğer arkadaşların bir kısmı yaptı ve biz de Akşam Gazetesi hakkında suç duyurusunda bulunduk avukatım aracılığıyla. Bunun bir yalan olduğunu, iftira, kişilik haklarına saygısızlık, şudur budur birçok şeyden... Ne çıkar, yani bir şey çıkar mı bilmiyorum; ama kayda geçsin, bunlar yazsın, bunlar önemli şeyler, tarihte kayda geçsin. Bir şey çıkarsa amenna, çıkmazsa da o Akşam Gazetesi'nin bu yaptığı haberin doğru olduğu anlamına gelmeyecek, zaten kendileri de bunu biliyorlar. Zaten haberin ilginç bir öyküsü var, onu da anlatayım. Anladığım kadarıyla bu haber — ‘‘haber’’ diyorum ama tırnak içine alın siz bunu, haber falan değil — bir şekilde gazeteye geliyor. Nereden geldiğini tahmin edebilirsiniz. Bu konuda kamuoyu yaratmak isteyen çevreler ya da çevre... Önce bu yapılıyor biliyorsunuz, önceden sızdırılıyor birtakım şeyler; yok işte gizli tanık ifadesi, yok şu, yok bu vesaire... Ondan sonra o zemin üzerinden o kişileri medya üzerinden bir şekilde yumuşatıp, ondan sonra operasyonlar oluyor. Bu Fethullahçıların taktiğiydi ve geçmişte bunu yaptılar. Ve benim de zaten ‘‘her kuşun eti yenmez’’ lafım o tarihten kalmadır. O tarihte de NTV yayınlarında böyle söyledim kendi hakkımda. Yemediler. Yiyebilirlerdi, birileri de yardımcı oldu sağ olsunlar ama yiyemediler. Yiyebildikleri ne oldu? Birçoğu — Ahmet Şık mesela — canavar gibi yoluna devam ediyor. Bazıları sefil oldu, onların adını bile anmaya değmez, hiç önemli değil. Herkes kendini bilir. Burada haberin şöyle bir öyküsü var: Haber servis ediliyor ama biliyorsunuz gazetecilikte haberin bir kaynağı ya da yazarı lazım. "Mahreç" deriz biz buna. Ajanstan aldıysanız ajans, muhabiriniz yaptıysa muhabiriniz ya da bir servis yaptıysa, mesela dış haberler servisi derseniz belli ki o servisteki çalışanlar o haberi derlemiş toparlamış, imzaya gerek yok. Ama manşetten kocaman verilen bu haberin imzası olması lazım. Anladığım kadarıyla çalışanlardan hiçbirisi buna imza atmaya yanaşmamış. Helal olsun, tebrik ederim. Çünkü çok sorumluluğu olan bir şey. Yalan, bir kere her şeyden önce yalan ve meslektaşlarına yönelik, yani tam bir tetikçilik faaliyeti. Bunun üzerine Anadolu Ajansı mahreci koymuşlar. Onu bir görelim. Evet, kenarda ‘‘AA’’ görüyorsunuz. İlk pazar günü bu haberi bana Ahmet Şık vermişti, "Böyle bir haber çıktı sizin hakkınızda" diye. Kendisine tekrar teşekkür ederim. Nasıl olsa öğrenirdim ama ilk Ahmet verdi. Baktım Anadolu Ajansı ve ondan sonra yaptığım yayında da yayını kapatırken önce Anadolu Ajansı’na ardından Akşam Gazetesi’ne ve Genel Yayın Yönetmeni’ne yönelik sözlerimi söyledim, hakkımı helal etmediğimi söyledim. Sonra avukatımla konuştuğumda dedim ki, ‘‘Ya biz hem Akşam’a hem Anadolu Ajansı’na dava açalım’’ dedim. Sonra avukatım Metin aradı beni, dedi ki, ‘‘Abi burada Anadolu Ajansı’nı nereden çıkartıyorsun, Anadolu Ajansı yok.’’ ‘‘Nasıl yok?’’ dedim. ‘‘Akşam Gazetesi yazıyor’’ dedi. Evet, bakıyorsunuz Anadolu Ajansı gitmiş, Akşam Gazetesi gelmiş. ‘‘Anadolu Ajansı’na da baktım, Anadolu Ajansı’nda da böyle bir haber yok’’ dedi Metin. Ben de bunun üzerine klasik, ‘‘Ya biz iyice bunadık herhalde’’ dedim, neye uğradığımı şaşırdım. ‘‘Ya bu Anadolu Ajansı nereden çıktı?’’ ve hatta şöyle dedim, ‘‘Ben şimdi yayında Anadolu Ajansı dedim, Anadolu Ajansı yazmıyor, Akşam Gazetesi yazıyor, rezil olduk’’ diye düşünürken tabii ki bize rezil olma fırsatı da tanımıyorlar. Biraz da şansımdan… Buraya salı günü iş yerine geldim, pazartesi günü İzmir’deydim, bunlar İzmir’de yaşanıyor. Ben İzmir’deyken Akşam Gazetesi mahreçiyle çıkmış. Salı günü geldim Medyascope’a, bilgisayarımı açtım, o sayfa duruyor ve refresh etmediğim için aynen duruyor. Ve tabii ki mahreç, tekrar görelim onu, en solda Anadolu Ajansı. Tam bir şansıma çıktı ve hemen ekran görüntüsünü aldım, arkadaşlarla hatta ekran videosunu da çektik ne olur ne olmaz diye. Demek ki Anadolu Ajansı lafını ben uydurmamışım, onlar uydurmuş. Sonra öğrendiğim kadarıyla Anadolu Ajansı bundan çok rahatsız olmuş. Çünkü şöyle oluyor, bakın, bu tür haberler çıkıyor, ortaya atılıyor, ondan sonra ava çıkılıyor. Haberlerden, — haber diyorum ama haber değil, neyse — bu dezenformasyonlardan zemin hazırlanıp ava çıkılıyor. Ama burada anında tepkiler verilince ve inandırıcı şekilde tepkiler verilince ne oldu, bu sefer bütün herkes buradan en az zararla çıkmanın yoluna girdiler. Anladığım kadarıyla Anadolu Ajansı da bu durumdan çok rahatsız olmuş ve orayı değiştirtmiş. Peki olay ne? Tekrar pazar gecesi yaptığım yayının devamını yapacağım, yani follow-up deriz biz buna, fikri takip yapalım. Ben neden yaptım o yayını, tekrar özetleyeyim. Şöyle diyorlar benim hakkımda: Murat Ongun’la Sarıyer’de 16 kez mi ne, evet, 16 kez; Bağdatlı ile de 11 kez görüşmeleri... Akşam saatinde görüşüyormuşum. Tanımadığım o kişiyle 11 kez akşam saatlerinde görüşüyormuşum. Ve ben ondan sonra maça gittiğimde orada jeton düştü. Tekrar oluyor ama kusura bakmayın. Murat Ongun’u biliyorum, Murat benim arkadaşım. İnşallah bir an önce özgürlüğüne kavuşur. Dedim ki, ‘‘Ya Murat’ı zaten biliyorum, Galatasaray, benim kombinem var, onun da galiba locası var, gittiğini söylemişti bir kere, hiç karşılaşmadık ama galiba böyle’’ dedim. Ama öteki şahsı tanımadığım için, Emrah Bağdatlı’yı tanımadığım için onu kestiremedim. Fakat sonra ne oldu, Emrah Bağdatlı denen kişi yurt dışında kaçak şu anda, aranıyor. Twitter hesabı açmış, Twitter hesabında tek bir yeri takip ediyor, o da, tahmin edin, Galatasaray Spor Kulübü. Yani belli ki o da benim gibi, Murat Ongun gibi Galatasaraylı ve anladığım kadarıyla da o da muhtemelen Murat Ongun’la birlikte arkadaş da oldukları için maça gelmişler. Ayda ortalama bizim statta iki maç yapıldığını varsayın, yurt dışı maçları, kupa maçlarını saymayın, iki maç yapıldığını varsayın, ben hepsine gidiyorum. Yani bir elim kanda olmadığı müddetçe gidiyorum hepsine. Murat ve arkadaşı bunların hepsine olmasa bile en azından ayda bir tanesine herhalde geliyorlardır diye tahmin ediyorum. Ve sonra ne diyor bizim büyük haberimiz: ‘‘Aylık düzenli görünümü veren buluşma gerçekleştirdiği belirlendi.’’ Bir de bu… Yani böyle bir yazı yazanı ben editör olarak çalıştırmam. “Buluşma gerçekleştirdiği belirlendi.” ‘‘Belirlendi’’ dendiği zaman ne diyorsunuz, ne bekliyorsunuz? Herhalde fotoğraflarımız var, buluşuyoruz. Bir de buluşuyoruz yani şey değil, telefonla konuştular falan da değil. Belirlenmiş... Nasıl belirlenmiş? Ortada fotoğraf yok, bir şey yok. Ne var peki? HTS kaydı denen numara var. HTS kaydı nedir? Sizin telefonunuz yanınızda, ötekilerin de yanında. Şimdi beni Murat Ongun’la ve Emrah Bağdatlı’yla birleştirecekler. Herhalde ne yapıyorlar? Bilgisayara benim telefon numaramı koyuyorlar, onun telefon numarasını koyuyorlar, taratıyorlar ve nerede bir araya gelmişler diye bakıyorlar. Ve sonuçta Sarıyer dediği, bizim stat biliyorsunuz Sarıyer’de, Sarıyer bölgesi içinde; orada ben onlarla buluşmuş oluyorum. Ama ben orada aynı zamanda ortalama 30-40.000 kişiyle de buluşuyorum. Yani içinde hırlısı var, hırsızı var, yani hiç kimseye kefil olacak halim yok, taraftar milletine hele. Ama yani şimdi şöyle düşünün, oradaki herhangi bir Galatasaray izleyicisini de Murat Ongun’la ya da Emrah Bağdatlı’yla, kombinesi olan, hele sürekli giden de aradığınız zaman HTS kaydı, onlar da çıkacak. Bunlara da eyvallah. Peki bu ne oluyor, nasıl bir şey, nasıl bir mantık? Bunu ne yaptım? Şöyle bir şey yaptım, çok basit, çok basit. Artık günümüzde her şey gelişti. Yapay zekaya sordum. Çok açık. Olay: ‘‘Bir statta HTS kayıtları uyuşan iki kişinin birbiriyle görüştükleri sonucu ortaya çıkar mı?’’ Çok basit bir soru. Hepiniz bu sorunun cevabını biliyorsunuz ama hadi bir uzmana da danışalım. Diyor ki: ‘‘HTS kayıtları kişilerin telefonlarının hangi baz istasyonuna bağlandığını, kimlerle ne zaman ve ne kadar süreyle telefon görüşmesi yaptığını, SMS gönderip alıp almadığını gösterir. Ancak sadece aynı anda aynı baz istasyonunda bulunan iki kişinin HTS kayıtları uyuşuyor diye bu kişilerin mutlaka birbirleriyle görüştüklerini göstermez. Aynı anda aynı yerde olmayı gösterir. İki kişinin telefonları aynı anda aynı baz istasyonuna bağlanıyorsa bu kişiler aynı fiziksel ortamda, örneğin statta bulunmuş olabilir. Ama bu doğrudan birbirleriyle görüştükleri anlamına gelmez’’ diyor. Ve yüz yüze görüşme konusunda da diyor ki: ‘‘HTS kayıtları iki kişinin yüz yüze görüşüp görüşmediğini göstermez, sadece aynı anda aynı yerde olduklarını baz istasyonları üzerinden ve birbirlerini arayıp aramadıklarını gösterir.’’ Özetle, yani bunu üreten arkadaşlara, her kimse onlar, kim olduklarını tahmin ediyorum ama, onlara diyor ki yapay zeka, yani biraz zekanız varsa; ‘‘Sadece aynı statta olmak, HTS kayıtlarına göre görüştükleri anlamına gelmez.’’ Şimdi şöyle bir düşünelim. Açıkçası haber ilk çıktığında, ‘‘Her şey olabilir, burası Türkiye, kimlere neler olmadı ki, bana da olur, diğer adını saydığım arkadaşlara da olur’’ dedim. Ki içlerinden bazılarının birkaç kez girip çıkmışlıkları da var; mesela İsmail daha yeni ev hapsinden çıktı, Barış Pehlivan gözaltına alındı, daha önce defalarca girmişliği var vesaire. Tamam. Ama ben bunu söyledikten sonra şunu düşündüm, ‘‘Gelseler bana ne diyecekler?’’ Çok basit, ben diyeceğim ki, mesela şunu diyeceğim, ‘‘Hangi tarihlerde görüşmüşüm, lütfen bunu çıkarın. Bir de Galatasaray'ın lig fikstürünü çıkarın. Uyuşuyor mu, uyuşmuyor mu?’’ İnanın bana, inanın, bunu söylemeyi, böyle bir savunma yapmayı kendime zül addederim, zül addederim. Bakalım ne olacak, bakalım bir gece ya da bir sabah ansızın mı gelecekler, tebligat çıkartıp savcılığa şunu bunu mu yaptıracaklar, bakalım göreceğiz. Belki de hiçbir şey yapmayacaklar. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum: bu benim öyküm, bu benim öyküm. Bu öykü Türkiye'de çok yaşandı, birçok kişi yaşadı. Bunu yakın dönemde en çok Fethullahçılar yaptı, sonra Fethullahçılardan öğrendiklerini iktidar Fethullahçılara yaptı. Zaten öteden beri Kürtlere, sol harekete hep bu yapıldı, bunlar yapıldı. Osman Kavala yıllardır HTS kayıtları vesaire diye içeride tutuluyor gibi… Bunu yaşayınca görüyorsunuz. Ben gazeteci olarak zaten bunu bilen birisiydim, bunları biliyorum, meslektaşlarımın başına gelenleri, başka siyasetçilerin başına gelenleri ve bunları sürekli dile getiriyoruz. Ama eğer hala inanmayanlar varsa, ‘‘Olur mu canım?’’ diyenler varsa… Mesela, ben ‘‘Akşam Gazetesi'ne dava açtım’’ diye sosyal medyada paylaştığımda bana birtakım iktidar yanlıları ‘‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ diyor. Arkadaşlar tamam da, duman bu mu yani, bu mu duman, bu kadar düştünüz mü ya? Yani hakikaten insan şunu anlayamıyor, burası Türkiye, koca Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Yani bir şeyi yapacaksanız, dün Kadri'yle yayında onu söyledim, asacaksanız İngiliz sicimiyle asın, hakikaten elle tutulur bir şey olsun ve diyeyim ki, ‘‘Ya ben buna nasıl cevap vereceğim? Beni çok kötü kıstırmışlar.’’ Bunun nesini düşüneceğim Allah'ınızı severseniz? Ne diyeceğim yani? Tabii buna rağmen pekala tutuklayabilirler, şu olabilir, bu olabilir, hepsi olur. Ama burada önemli olan husus şu: haklı olup olmadığınız konusunda içinizin rahat etmesi. Hani kuşa gelelim; kuşun etinin yenmemesi için kuşun kuş olduğunu bilmesi, belli bir perspektifi olması, bakışı olması, kendinden emin olması gerekiyor. Ben böyleyim. Diğer meslektaşlarımın da böyle olduğunu tahmin ediyorum. Tanımadıklarım da var içlerinde, çok yakından tanıdıklarım da var. Ama hepsi de kalkıp aynı şeyleri söylüyorlar, ‘‘Tanımam etmem, buluşmadım’’ diyorlar. Mesela diyorlar ki; ‘‘Şu gazeteciyle bu gazeteci birlikte Murat Ongun'la görüştüler.’’ İkisi de diyor ki; ‘‘Böyle bir şey hayatta olmadı’’ diyorlar. Şimdi bunu nasıl üretiyor bu akıl? Neyse akıl… Demin yapay zekadan bahsettik. Nasıl bir zeka bunu üretiyor? Bu kadar mı hakikaten aciz durumdasınız? Yani biraz elle tutulur bir şeyler olsun. Mesela bunu, 19 Mart'ın hemen ardından — ben Çınar diye hatırlıyordum ama galiba Meşe'ymiş, onların hepsi ağaç isimli — bir gizli tanık söylemişmiş bu isimleri. İki ay boyunca uğraşmışlar. Büyük bir ihtimalle o gizli tanığa da isimler verilmiştir diye tahmin ediyorum. Neyse, ya kendi uydurdu ya verdiler. Ondan sonra uğraşmışlar, bula bula bunları bulmuşlar. Yani insan hakikaten bu ülkenin vatandaşı olarak… Yaratmak istedikleri kötülükleri bir kenara bırakayım, yaptıkları kumpası bir kenara bırakayım ama tekrar aynı şeye geleyim, ya bu kadar olmayın ya, yani biraz daha düzgün bir şeyler söyleyin. Bir şey deyin bana, mesela, ‘‘Sen komünistsin, sen şöylesin, Kürtlere şöyle diyorsun, bilmem neye böyle diyorsun’’, tamam, ‘‘Biz seni sevmiyoruz, biz senin gazetecilik yapmanı istemiyoruz, şu konuda yaptığın yayınlardan dolayı rahatsızız, bundan dolayı bilmem neyiz, onun için seni içeri atıyoruz, atmak istiyoruz ya da sesini kısmanı istiyoruz’’ deyin. Sesimi kısmam. İçeri atarsanız da sesimi kısmam. İçeri atarsanız da yatarım, paşa paşa yatarım, onurumla yatarım. Ama elinize ne geçecek? Yani Allah'ınızı severseniz bunu bir şekilde bilelim. Tamam, biliyorum, anlıyorum, bu gazetecilerden rahatsızsınız, ben dahil, onların gazetecilik yapmasını istemiyorsunuz, ben dahil. O zaman yalanla yapmayın, açık açık yapın. Biz de ona göre kimimiz bir şey seçer, kimimiz başka bir şey seçer. Ama böyle olmadık, tanımadığım insanla... Ben 30.000 tane tanımadığım insanla 15 günde bir aynı baz istasyonunu kullanıyorum, suçum bu mu yani? Yazıktır, günahtır diyeceğim ama herkes kendinden mesûldür diyorum tekrar. Çok da uzatmanın anlamı yok. Ama şunu söylüyorum, ki tekrar söylüyorum: Her kuşun eti yenmez. Bunu en iyi bilenler de sizlersiniz. Kendinize de yazık, bize de yazık. Ama en önemlisi bu ülkeye yazık. Bu ayıptan vazgeçseniz iyi olur. Ama vazgeçeceğinizi de açıkçası hiç sanmıyorum.
Bitirirken, her şeye rağmen yola devam etmemiz için, bağımsız gazetecilik yapmamız için bizlere desteklerinizi sürdürmenizi rica ediyorum. YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Patreon’dan bize destek olabilirsiniz. Gerçekleri ancak sizlerin desteğiyle konuşabiliyoruz. Kimseden zarfla falan para aldığımız yok, kamu malını yemiyoruz. Tam tersine vergimizi veriyoruz, cezasıyla veriyoruz. Bize sürekli cezalar yaratıyorlar, hepsini ödüyoruz. Olabildiğince bu olayı, bu işi sürdürmeye ve ayakta kalmaya çalışıyoruz ve sizin bunun için de bize destek olmanızın gerçekten çok önemli olduğunu bilmenizi isterim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
24.05.2025 Her şeye rağmen iyimser olmak ve iyimser kalmak
22.05.2025 Bir Süleymancı olmadığım kalmıştı
21.05.2025 Her kuşun eti yenmez!
19.05.2025 Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor?
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
18.05.2025 Hakkımdaki iftiralara karşı net yanıt
17.05.2025 Öcalan Erdoğan’ın her dediğini yapar mı?
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı