Seçimin galipleri arasında yer almamasına rağmen acaba CHP üzerine neden bu kadar çok konuşuluyor? Bu sorunun cevabını ararken hiç kuşkusuz bakışlar ilk olarak Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla parti içi iktidarlarını kaybeden, hatta büyük kısmı aday bile gösterilmeyen “küskünler”e yöneliyor. Aslında, başta Deniz Baykal olmak üzere, “eski CHP” kurmaylarının, seçim sonuçlarını olumsuz anlamda abartıp “yeni CHP”yi hedef tahtasına oturtmalarında yadırganacak bir şey yok. Tam tersine, “Kemal Bey daha yolun başında, kendisine bir fırsat daha verelim” demiş olsalardı şaşırtıcı olurdu.
Küskünler cenahından gelen eleştiri ve suçlamaların içinde CHP’nin krizini aşmada yardımcı olacak hiç ama hiçbir unsura raslamadığımızı söylersek abartmış mı oluruz? “Partiyi Aleviler ve Kürtler ele geçirdi” türünden hayli ayrımcı ve gerçekle pek ilgisi olmayan saldırılar, en fazla, bunların sahiplerinin solla hiç alakaları olmadığını gösterir, o kadar. Veya CHP’nin geçmişe kıyasla daha sakin bir seçim kampanyası yürütüp “katı ideolojik” alanlara saplanıp kalmamasını “parti ilkelerinden sapma” olarak görüp göstermenin de pek anlamlı olduğu söylenemez.
Umutlar erken tükeniyor
Şaşırtıcı olan, “yeni CHP” arayışını olumlu anlamda önemsemiş olan parti içi ve dışı kişi ve odakların hatırı sayılır bir bölümünün de seçim sonuçlarıyla ciddi bir hayal kırıklığına uğrayıp umutlarını yitirmiş görünmeleridir. Onların bu tavırlarının sebeplerinden biri, Kılıçdaroğlu ve ekibinin, eskilerin saldırı ve manevralarına karşı koyamayacağını düşünmeleri olsa gerek. Diğer bir deyişle CHP’nin yenileşme sevdasının daha yolun başında sona ereceği yolunda neredeyse bir görüşbirliği oluşmak üzere.
Şahsen burada ciddi bir abartı olduğu kanısındayım. Öncelikle, Kılıçdaroğlu ve ekibinin kolay pes edeceğini sanmıyorum, örneğin CHP bir şekilde yine bir kurultaya gidecek olursa, bundan Kılıçdaroğlu’nun kârlı çıkma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Buradan hareketle, yeni bir kurultayın, eskilerin iktidarlarını tümden kaybetmesine, yenilerin de durumlarını iyice güçlendirmesine yol açabileceğini ileri sürebiliriz. CHP Lideri, yeni bir kurultayla, alelacele oluşturmuş olduğu ekibinde bazı değişikliklere, yenilenmelere de gidebilir.
İki kritik konu
Ancak CHP’nin kaderini parti içi iktidar mücadelelerinden ziyade ülkenin ana sorunları karşısındaki tutum ve politikalarının belirleyeceği muhakkaktır. Bu bağlamda içiçe geçmiş iki temel konu karşımıza çıkıyor: yeni anayasa ve Kürt sorunu. Eğer Kılıçdaroğlu, kampanya sürecinde vaat ettiği gibi, “toplumsal uzlaşma”yı temel alan yeni bir anayasanın yazım sürecine hiç önyargısız ve aktif bir şekilde katılırsa; aynı şekilde Kürt sorununun çözümü için bedel ödemeye bile hazır olduklarını samimi bir şekilde kanıtlarsa hem Türkiye’nin, hem CHP’nin önü açılır. Kuşkusuz bu noktada CHP’yi en çok “AKP’nin kuyruğuna takıldığı” şeklindeki itiraz ve suçlamalar endişelendirecektir. Bu endişeleri gidermenin yolu da kanımca tektir: Her iki konuda da AKP’den daha ileri, daha özgürlükçü, daha değişimci, daha sivil pozisyonlar almak ve bir anlamda iktidar partisiyle rolleri değiştirmek. Zor olduğunu biliyorum ama imkansız değil. Hele “eski” CHP’nin “helalleşme” yerine “hesaplaşma” peşinde oldukları düşünülecek olursa.