52 GÜNLÜK İTTİFAK–7 Sağ aramaya devam ediyor

30.11.1991 Cumhuriyet

Eski Aydınlar Ocağı Başkanı Prof. Süleyman Yalçın, kendisiyle 1991 ağustos ayında yaptığımız bir söyleşide şöyle yakınıyordu: “Aydınlar Ocağı fikir üreten, bu fikirleri etrafa yaymaya çalışan bir teşekkülken alıcısı çok azaldı. Turgut Beyin ‘transformasyon’ dediği olayın Türk milletine çok büyük mahsuru oldu. Dolayısıyla Aydınlar Ocağı’nın 1975-34 arasında yoğun bir şekilde gerçekleştirdiği Türk fikir hayatına fikirler üreterek katkıda bulunma fonksiyonu çok azaldı ve hatta kayboldu.”
Bu söyleşiden bir ay sonra Prof. Nevzat Yalçıntaş başkanlığındaki Aydınlar Ocağı, erken seçim atmosferinde RP-MÇP-IDP ittifakının gerçekleştirilmesinde belirleyici rol oynayarak itibarını yeniden kazandı. Hedef, sağ kitle partilerine karşı bir emniyet supabı olarak görülen uç sağ partileri, ülke barajına takılıp yok olmaktan kurtarmak; vitrinlerini liberalleştirmek için milliyetçi-muhafazakâr kadrolarını tasfiyeye veya etkisizleştirmeye girişen DYP ve ANAP’ı cezalandırmaktı.
Bu hedeflerde başarıya ulaşmak Hasan Celal Güzel’e göre ittifakın geç gerçekleşmesiyle mümkün oldu. Güzel şöyle diyor: “Eğer ittifak daha önce gerçekleşseydi. ANAP ve DYP birtakım pragmatist yollara başvurup listelerine çok sayıda milliyetçi-muhafazakâr görünümlü aday koyarlardı. Böylece ittifak etkisiz hale getirilebilirdi. ama geç kaldılar.”
Nitekim başlarda ittifakı fazla önemsemeyen DYP ve ANAP yöneticileri, seçim kampanyasının son günlerine doğru milliyetçi-muhafazakâr kitle tabanına yönelik mesajlar vermeye, konuşmalarında milliyetçi ve dini motifleri öne çıkarmaya çalıştılar. Fakat pek başarılı olamadılar.
Gerek DYP, gerek ANAP, ittifakla birlikte kendilerine verilen mesajı aldıklarını seçimden sonra belli ettiler. Süleyman Demire!, koalisyon hükümetine muhafazakâr tabanın kati surette istemediği Bedrettin Dalan ve Coşkun Kırca’yı almadı, öte yandan hükümette tek başına Ekrem Ceyhun’un varlığının bile milliyetçi-muhafazakâr entelijansiya için yeterli teminat olacağını herhalde biliyordu. ANAP ise Hüsnü Doğan’ı genel başkan yardımcılığına getirerek küskünlükleri gidermekte önemli bir adım attı.

Tek başına İktidar hesapları
RP-MÇP-IDP ittifakı 52 günden daha uzun ömürlü olur ve bir ittihada dönüşebilir miydi? Ömrünün biraz daha uzun olması ihtimali bir yana bırakılacak olursa; ittifaktan bir ittihad çıkması ihtimali daha başından itibaren çok zayıftı. Bu özlemi korumaya çalışan kişi ve çevreler, bu ihtimalin daha da azaldığım kabul etmelerine rağmen sağda her şeyin oturmamış olması kendilerini umutlandırıyor.
Prof. Nevzat Yalçıntaş, nihai olarak nasıl bir siyasi yelpaze arzuladıklarını şöyle açıklıyor: “Sağda ve solda ikişer parti olabilir. Bunlardan birer tanesi daha kitlesel olur, diğerleri de fikir ağırlıklı kitle partileri olurlar. Böylece iki partili sistemlerdeki gibi seçmenin tercihi de monopolleştirilmemiş olur. Seçmen, bir partiye kızarsa diğer partiye yönelebilir.”
Türk sağındaki kaymaların, bölünmelerin, birleşmelerin temel nedeni olarak “milliyetçi muhafazakâr / liberal zıtlaşması” gösteriliyor. Fakat Aydın Menderes’in şu söyledikleri bu görüntünün öze tam olarak tekabül etmediğini kanıtlıyor: “Kitle sağ partilerinin muhafazakâr unsurlarına bakıldığında, kendi partileriyle hangi konularda ihtilafa düştüklerini açık ve net bir şekilde anlamak son derece zor olmuştur. Eğer muhafazakârlar, kitle partileri içinde daha etkin olmayı düşünüyorlarsa, o zaman o kitle partisinin renginin değişmesine neden olabilecek yeni fikir ve arayışları ortaya koymaları ve bu programlan için kendilerine toplumsal destek aramaları lazımdır.”
Menderes, kitle sağ partileri içinde yaşanan ihtilafların “daha çok parti içi birtakım atama veya seçimler”den kaynaklandığı görüşünde. Prof. Nevzat Yalçıntaş da “Sağdaki iki büyük parti vitrinlerini düzenlerken seçmenlerin tercihlerini göz önüne alsalardı, biz belki sadece ittifak için tavsiyede bulunurduk, o kadar şiddetle üstüne varmazdık” diyerek Menderes’in bu değerlendirmesini haklı çıkartıyor.
Esas olarak sağdaki yeni oluşum arayışlarını cesaretlendiren nokta, son seçimlerde ortaya çıkan yüzde 68’lik oy oranına rağmen hiçbir sağ partinin tek başına iktidarı yakalayamaması. Bu gerçeğe DYP’nin, “seçimin mutlak mağlubu” sosyal demokrat SHP ile koalisyona gitmiş olması eklenince sağda yeni kitle partisi arayışları iyice kamçılanıyor. “ANAP’ın ömrünü daha fazla uzatamayacağı” tahminleri de senaryoları arttırıp, işleri iyice karmaşıklaştırıyor.
 
Muhafazakâr kime denir?
Sağda yeni oluşum hesapları iki koldan yürüyor Birincisi; RP, MÇP, IDP gibi nispeten küçük partileri, DYP ve ANAP’tan transfer edilecek kadroların da katkısıyla bir araya getirme niyeti. İkincisi; MÇP’nin kendi dışından bazı kişi ve çevreleri de etrafında toplayıp, gerekirse yeni bir isim, yeni bir liderle “daha geniş bir tabana” seslenebilme arzusu. RP ise söylem ve yöntemlerini modernleştirerek, yeni bir oluşum ortaya çıkarmamakla birlikte, kendi tabanım daha da genişleterek yeni bir çehreye kavuşmak istiyor.
Kitleselleşme, yenilenme arayışındaki milliyetçi-muhafazakâr bilinen yapı ve çevreler kabuklarını kırmak istiyorlar. Bu noktada Türk sağında kavramların içlerinin ne derece dolu olduğu sorusu akla geliyor. Örneğin Zaman gazetesinde 18 Ekim 1991’de yayımlanan röportajda, “Kendilerine muhafazakâr veya liberal denenler arasında öyle sıkça yer değiştirmeler oluyor ki çok kere şahısların ne olduğunu anlamak mümkün olmuyor” diyen İslami kesimin etkin önderlerinden M. Fethullah Gülen şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Muhafazakâr tabiri günümüzde dini motifini kaybetmiş durumdadır. Yani gündemdeki manasıyla muhafazakârı dindar, liberali dinsiz olarak tarif ve kabul etmek imkânsız gibidir. Ortada bir kavram kargaşası vardır ve bu kargaşa bizim berrak düşünceye sahip olmamızı zorlaştırmaktadır. Öyle liberaller var ki beş vakit namazında ve itikadı bütündür. Ve öyle de muhafazakâr var ki namazsız olduğu gibi itikadı da sanıktır.” 

Sağ-sol yerine milli - gayri milli
Necmettin Erbakan, ittifakı “Yeni Kuvayi Milliye” olarak ilan etmişti. Kendisini ve partisini “sağcı” olarak nitelemekten yıllardan beri hassasiyetle kaçınan Erbakan’ın bu son benzetmesi, “Bundan sonra Türkiye’de milli, gayri milli tanımlarını çok işiteceksiniz” diyen Hasan Celal Güzel’i haklı çıkartıyor.
Sağda milliyetçi-muhafazakâr tonu ağır basan yeni oluşumlarla ilgili olarak adları sık sık anılan Cemil Çiçek, Namık Kemal Zeybek, Burhan Özfatura gibi isimler de benzer bir biçimde sağ-sol ayrımlarına fazla itibar etmeyip milli, gayri milli ayrımını ön plana çıkartmaya çalışıyorlar.
Türk sağında 1980’lerden itibaren pragmatizmin tam bir hâkimiyetinin yaşandığından şikâyet eden bu kişiler siyaseti, “bir fazilet mücadelesi” olarak algıladıklarını ısrarla belirtiyorlar.
Aydın Menderes; Türkiye gemisinin yelkenlerinin beklediği rüzgârın yeni siyasal oluşumlardan değil, yeni tartışmalardan, yeni fikirlerden geleceğini söylüyor.
Tartışmaların, fikir arayışlarının “ahlak, fazilet, dürüstlük” çağrılarının gölgesinde kalması durumunda ise pragmatizmin Türk sağı gemisindeki kaptanlığı süreceğe benziyor. 

* * *




HASAN CELAL GÜZEL
“Esas mesele milli olmak”

ANAP’lı eski bakanlardan Hasan Celal Güzel’in RP-MÇP-IDP ittifakının mimarlarından olduğu, “unutkanlık” nedeniyle ittifakın Gaziantep listesine giremediği, son olarak da MÇP kökenli milletvekillerinin dile getirdikleri “geniş tabanla yeni oluşum” içinde yer alacağı iddia edildi. Güzel, çeşitli ideolojik, politik ve demokratik nedenlerle ittifakı desteklediğini kabul ediyor ancak ittifakla ve bunu oluşturan partilerle herhangi bir organik ilişki kurmadığını belirtiyor. Güzel, Türk siyasi hayatının geleceğini nasıl değerlendirdiğini ve kendisinin hedefinin ne olduğunu şöyle anlattı:
“İttifak geniş tabanlı bir kitle partisinin çekirdeği olabilseydi, bir sonraki seçimlerden sonra Türkiye’deki yelpaze genel olarak şöyle olabilirdi: Solda sosyal demokrat parti veya partiler; ortada liberalizmin dar koridoruna sığmaya çalışan ANAP ve DYP ya da ikisinin entegrasyonu şeklinde “Anayol” diye söylenen parti; son olarak da RP’den, MÇP’den, IDP’den ve bu partilerin geçmişteki izlenimlerinden sıyrılmış, ancak bunların sağlam örgüt tabanına oturmuş geniş bir merkez sağ kitle partisi. Halen de ümitvarım.
Ancak gelişmeler bu istikamette olmamıştır. Kimseyi suçlamak istemem. Benim gördüğüm kadarıyla yıllardır Türkiye’de tek başına kalarak azimle, cesaretle, inatla, zaman zaman hapislere girip idamlarla yargılanarak mücadele yürüten ideoloji partilerinin liderleri ve
kadroları bu Fikre mantıken çok hazır gibi görünmekle beraber, hissen hazır değillerdir. Geçmişlerini, eserlerini, bir ömrü bu şekilde tamamlamak istememektedirler. Sonuçta bir fikir kompozisyonu değil de aritmetik toplam meydana gelmiştir.
İttifakı beğenmeyebilirsiniz, bazı yönlerini eleştirebilirsiniz ama bu partiler milli hüviyettedirler. Ben milliliği sadece sağa münhasır saymıyorum. Bu görüş açısı çok değişti Türkiye’de. Soldaki bazı partiler, kurumlar, kişiler de milli olabilirler.
Bundan soma Türkiye’de bu milli/gayri milli tanımlarını çok işiteceksiniz. Çünkü artık eskisi gibi komünizm/faşizm, komünizm/kapitalizm kavgaları yok. Bu nedenle sol tarafta Türkiye’nin milli menfaatlerini, dış politikayı milli çerçevede düşünen insanlar olabileceği gibi, sağ tarafta görüldüğü halde ABD’ye, Batı’ya uşaklık yapmayı marifet sayan kimseler de olabilir. İttifakı desteklememde esas sebep, bu partilerin özellikle dış politikada milli egemenliği savunmaları olmuştur. ANAP’tan ayrılmamdaki esas sebep de budur. ANAP millilikten mahrum hale gelmiştir. DYP de bu eğilimde bazı işaretler vermeye başlamıştır. Merkez sağdaki partilere millilik enjeksiyonu yapmak bakımından da ittifakın faydası olmuştur.
DYP-SHP koalisyonunda Fikirlerin bir araya getirilmesinde terslik çıkmadı da geçmişin aksine, koltukların dağılımında sorunlar çıktı. Bu da Türkiye’deki esas kavganın ideolojik olmadığını göstermektedir. Bence Türkiye’de solda da sağda da siyasi boşluk vardır.
Ben, sol-sağ ayrımı fazla yapmadan, hemen solcu ya da sağcı diye yafta yapıştırılamayacak bir kitle partisi organize etmeye çalışıyorum. Bu çalışmalarım 17 hazirandan itibaren başlamıştır. İttifak sonradan ortaya çıkmıştır. Benim ona verdiğim ‘nokta desteği’dir. Seçim sonrası kendilerini tebrik ettim, hiçbir organik bağım olmadı. Bundan sonra da söz konusu değildir.
Benim düşündüğüm siyasi partide metot olarak tabandan tavana gelinecektir. Cazip şöhretlerle tavandan aşağıya inilmeyecektir. İkincisi, pragmatik ve soyut olarak görülebilir, ama Türkiye’deki en önemli açığın dürüst, faziletli politika açığı olduğu kanaatindeyim. Ben politikada misyonumu bu şekilde yerleştirmeye çalıştım. Bu yüzden büyük mağduriyetlerim oldu, bu uğurda büyük mücadeleler verdim; buna devam edeceğim. Kurmaya çalıştığım partinin bir fazilet, prensip ve dürüstlük mücadelesi vermesi gerektiğini düşünüyorum. Üçüncüsü, daha çok gençliğe dönük olmasına gayret ediyorum hem yapılanma hem hedefler bakımından. Dördüncüsü, milli olmasına çalışıyorum.
Bu partiyi örgütlemeye muvaffak olabilir miyim, bilmiyorum. Özellikle finansman konusunda sıkıntılarımız var. Ama ben bunu yapamasam dahi birileri çıkıp yapacaktır. Çünkü şu anda tavanla taban arasında bağ kopmuştur. Son seçimlerde bunun çok örneği görülmüştür. Son ana kadar büyük bir kararsız kitlesi olmuştur. Kişiler istemeden, söylenerek tercih yapmışlardır. İnsanlar çok sevdikleri partilerine değil, ehven-i şer’e oy verme yoluna gitmişlerdir. Politika bu şekilde devam edemez, yeni ve genç bir politika neslinin ortaya çıkması lazım.”




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 52 GÜNLÜK İTTİFAK-1 Başbuğ Erbakan, Mücahit Türkeş 24.11.1991
2 52 GÜNLÜK İTTİFAK-2 Bozkurtların Ergenekon’dan Çıkışı 25.11.1991
3 52 GÜNLÜK İTTİFAK-3 MÇP ayrıldı, RP selamete erdi 26.11.1991
4 52 GÜNLÜK İTTİFAK-4 Ülkü aynı, ülkücüler değişti 27.11.1991
5 52 GÜNLÜK İTTİFAK–5 Türk-Kürt çatışması tehlikesi 28.11.1991
6 52 GÜNLÜK İTTİFAK–6 Refah'a sızan "demokrasi virüsü" 29.11.1991
7 52 GÜNLÜK İTTİFAK–7 Sağ aramaya devam ediyor 30.11.1991

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı