Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (3)

04.07.1995 Milliyet

Alevi - Bektaşi Temsilciler Meclisi “tek yetkili” olma iddiasında
“Dernekçilik Devri Geçti”


Anadolu Aleviliğinin “gerçek temsilcisinin kim olacağı tartışmalarına 15-16 Ekim 1994 tarihinde İstanbul Şahkulu Sultan Dergahı’nda yapılan geniş katılımlı bir toplantıyla yeni bir boyut getirildi. Bu toplantıda Alevi-Bektaşi Temsilciler Meclisi kurulması kararı alındı.
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Merkezi (PSAKD), Hacı Bektaş Kültür Dernekleri Genel Merkezi (HBKD), Hollanda Alevi-Bektaşi Sosyal ve Kültür Dernekleri Federasyonu, Şahkulu Sultan Derneği, Karacaahmet Derneği, Hacı Bektaş Belediye Başkanı, Semah Kültür ve Araştırma Vakfı, AKKAV, Pir Sultan Abdal Kültür Dergisi, Alevilerin Sesi Dergisi, Nefes Dergisi, Cem Dergisi, Can Yayınları, Yurtta Birlik Gazetesi, Gönüllerin Sesi Gazetesi ve Kervan Dergisi’nin katılımıyla gerçekleşen bu toplantının hemen ardından, 19-20 Kasım 1994’te Temsilciler Meclisi ilk toplantısını yaptı. 15 kişilik girişimci yönetim kurulunun oluşturulduğu bu toplantıda alınan bir numaralı karar “Alevi tarihinde önemli bir adım” olarak duyuruldu:
“Bundan böyle Alevi toplumunu ilgilendiren inançsal, siyasal, sosyal, kültürel konularda muhatap alınacak tek yetkili kuruluş bu Temsilciler Meclisi’dir. Bu Temsilciler Meclisi dışında bireysel olarak yapılan açıklamalar ve girişimler Alevi toplumunu bağlamayacaktır. Bu Temsilciler Meclisi, bilimsel, kültürel, inançsal ve sosyal alanlarda araştırma kurulları kurar ve sonuçlarını açıklar.”

KOPMALAR VE KURUMSALLAŞMA
Temsilciler Meclisi süreç içinde kurumsallaşırken kopmalara da sahne oldu, örneğin tüzük hazırlama çalışmalarına da katılan Cem Dergisi Yazı İşleri Müdürü Süleyman Cem, daha sonra Temsilciler Meclisi’ni kaale almadığını açıkça belirtecek olan Prof. İzzettin Doğan'la birlikte Cem Vakfı’nın kuruluşunda yer aldı.
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Ali Rıza Gülçiçek’in başkan, Hacı Bektaş Kültür Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özel’in ikinci başkan ve Semah Kültür Vakfı Genel Başkanı Lütfü Kaleli’nin divan başkanı olduğu Temsilciler Meclisi de, tıpkı Cem Vakfı gibi “Çağdaş Anadolu Aleviliği Buyruğu” olarak adlandırılabilecek bir kitap hazırlamak için kolları sıvamış durumda.
Buyruk çalışmaları için AABF bünyesinde oluşturulan ve federasyon eski genel başkanı Derviş Tur’un başkanlığındaki “Dedeler Birliği”nin önemli bir rol oynaması bekleniyor.
Alevi örgütlenmesinin üç büyük kuruluşu olan AABF, PSAKD, HBKD’yi, İstanbul’un iki önemli dergahı olan Karacaahmet ve Şahkulu Sultan’a bağlı dernek ve vakıfları bünyesinde tutan Temsilciler Meclisi içinde Semah Kültür Vakfı’nın ayrı bir önemi var.
Semah Kültür Vakfı, Türkiye’de senedine Alevilik terimini sokan ilk vakıf olma özelliğine sahip, örneğin Cem Vakfı’nın resmi senedinde Alevilik yerine daha geniş bir kavram olan “tasavvuf kültürü" ibaresi konulmuş.
Semah Vakfı Başkanı Lütfü Kaleli, Alevilik terimi yüzünden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Yargıtay’a itiraz ettiğini, bu nedenle 11 Aralık 1991’de başvurusu yapılan vakfı ancak 4 Nisan 1995’te resmen tescil ettirebildiklerini anlatıyor.
Daha önce HBB’de yayınlanan bir tartışmada Aleviliğe hakaret eden Hasan Buldan adlı vaiz aleyhine dava açmak istediklerini, ancak temsil yetkileri bulunmadığı gerekçesiyle bunun kabul edilmediğini söyleyen Kaleli “Tüzüğümüz onaylandığı için bundan böyle Aleviliğe yönelik hareketler karşısında toplumumuzu hukuki olarak temsil etme hakkımız oluştu” diyor.

ÖRGÜT PATLAMASI
Alevilerin Sivas katliamının hemen ardından büyük bir hızla örgütlendikleri artık biliniyor. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni düzenleyen PSAKD Genel Başkanı Murtaza Demir bu olguyu, “Katliam tarihinde üç şubemiz vardı, 1995 Haziran ayına kadar bunun sayısı 35’e çıktı. Her gün yeni başvuru oluyor” sözleriyle örnekliyor.
Bu örgütlenme furyası bir dizi sorunu da beraberinde taşıyor. Örneğin Pir Sultan Abdal veya Hacı Bektaş Veli adını taşıyan çok sayıda dernek birbirinden bağımsız, hatta birbirine rakip olarak faaliyet sürdürüyor.
Bu olumsuz görüntünün önünü almak isteyen Temsilciler Meclisi var olan dernekleri tek çatı altında birleştirme yolunda karar almış. Buna uygun olarak Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği, 21 Mayıs 1995’teki genel kurulunda adını Alevi-Bektaşi Dernekleri Genel Merkezi olarak değiştirdi. Meclis, diğer derneklere, kendilerini feshederek bu derneğe katılma çağrısı yaptı.
Temsilciler Meclisi Divan Başkanı Lütfü Kaleli, "Ya katılmazlarsa?” sorusunu, “O zaman dışarıda kalanların gelişme imkânı kalmayacak” yanıtını veriyor. Zaten Kaleli, dernekçiliğin miadını doldurduğu düşüncesinde: “Çağımızda dernekçilikten ziyade ekonomik, düşünsel konularla ilgilenen vakıflar ön plana geçti. Artık tabela dernekçiliğiyle pek bir şey yapılamaz.”
Kaleli, Temsilciler Meclisi bünyesinde vakıfların ağırlığının giderek artacağını ve aralarında işbölümüne gideceklerini belirterek şöyle konuşuyor: “Hacı Bektaş Veli Vakfı daha somut işlerle uğraşacak, Semah Kültür Vakfı ise öncelikle Temsilciler Meclisi’nin yasal dayanağı olacak, ardından projeler üretecek.
Kaleli, Mersin’de özel hastaneleri bulunan Dr. Yaşar Yılmaz ile işadamı Hüseyin Atılgan'ın vakıf bünyesinde İstanbul’da da bir özel hastane açacaklarını, buna uygun arsa aradıklarını söyleyerek bu projelere bir örnek veriyor.

ÜYELİK TARTIŞMASI
Farklı Alevi örgütlerinin etkinlik rekabetinin yanı sıra buralara kimlerin üye olabileceği konusu da ayrı bir tartışma konusu olarak öne çıkıyor. Araştırmacı Reha Çamuroğlu, Alevi soyundan olmayanların ancak Bektaşi olabilecekleri yolundaki yaygın anlayışın artık aşıldığı kanısında. Ona göre faaliyetlere Alman. Fransız vb. olmakla birlikte kendilerini “Alevi” olarak tanımlayan kişilerin de katılıyor olması olumlu bir gelişme.
Alevi çevrelerinde, “demokrasi, laiklik, hümanizm, çağdaşlık” gibi Aleviliğin "evrensel değerleri”ni kabul eden herkesle, kökeni ne olursa olsun iş ve gönül birliğinin yapılabileceği yaklaşımı egemen durumda.
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Sekreteri Turgut Öker, Alevi kuruluşlarına herkesin üye olabileceğini, ama yönetimde yer almalarının uygun olmadığını savunarak tartışmalara bir başka boyut getiriyor. Öker’in bu tavrının en çok Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ni hedef aldığı söylenebilir, çünkü söz konusu derneğin genel sekreteri Metin Kuzugüdenlioğlu Sünni kökenli.

*

“Yol bir, sürek binbir” – Ersel Ergüz (3)
İslam’da ilk ayrılıklar

Peygamber’in 632’de ölmesinin ardından, sahabe (Hz. Muhammed ile aynı dönemde yaşamış olan ilk kuşak müslümanlar) arasında ilk kez belirgin bir görüş ayrılığı su yüzüne çıkar. Cemaate kimin imamlık (halifelik) edeceği konusunda tartışılmaz bir belgenin bulunmayışı, iki grubu karşı karşıya getirir. O günden sonra, imamlığın Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı Ali’nin ve soyunun hakkı olduğunu ileri sürenler Şia (Ali taraftarı) ve Ebubekir'in halife seçilmesini isteyenler ise Sünni diye anılacaktır.
Aleviler iddialarına dayanak olarak, Hz. Ali’nin Peygamber tarafından binlerce müslüman önünde imam olarak atandığını gösterir. Hz. Muhammed, ölümünden 3 ay önce, “Veda Haccı”nı yaptıktan sonra Medine'ye dönerken Gadir-i Humm’da, yanındaki müslümanlara Kuran ve Ehl-i Beyt üzerine yemin ettirir. Daha sonra Hz. Ali’yi yanına çağırır, elinden tutar ve kalabalığa seslenir:
"Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Tanrım, onun arkadaşı olana arkadaş ol, düşmanı olana düşman ol."

YAZDIRILMAYAN VASİYET
Alevilerin hemfikir olduğu bir başka konu da, Peygamber’in yazdırılmayan vasiyetidir. Onlara göre, Hz. Muhammed hasta yatağında bir vasiyet kaleme almak istemiş, ancak bu girişim, Hz. Ali’nin halef seçileceğinden korkan Hz. Ömer tarafından kasıtlı olarak engellenmiştir.
Kureyş kabilesinin iki güçlü ailesi, Haşimioğulları (Hz. Muhammed’in dahil olduğu aile) ile Ümeyyeoğulları’nın (İleride Emeviler olarak adlandırılacaklardır) ticaret şehri Mekke’nin kontrolünü de içeren çekişmesi ikinci grubun üstünlüğüyle sonuçlanır, Hz. Ebubekir halife seçilir. Hz. Ali o sırada Peygamber’in defnedilmesiyle uğraşmaktadır.
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’den sonra sıranın kendisine geldiğinden emin olan Hz. Ali, Alevi inancına göre, hileli bir seçimle halifeliği Hz. Osman'a kaptırır. Nihayet Peygamber’in ölümünden 24 yıl sonra halife olur. Ancak beş yıl süren halifeliği döneminde hiçbir zaman tam iktidar olamaz. Hz. Osman döneminde güçlenen Şam Valisi Muaviye, Hz. Ali’nin rakibi olarak tarih sahnesine çıkar.

HAKEM OLAYI
Halifeliğinin ikinci yılındaki Sıffın savaşı, Hz. Ali için dönüm noktası olur. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye askerlerinin mızraklarına Kuran sayfaları taktırarak, kutsal kitabın hakemliğine başvurur. Bu isteği kabul eden Hz. Ali’ye en büyük tepki, o güne kadar izlediği yoksul dostu politikayla yanına çektiği çöl göçebelerinden gelir. Muaviye ve Hz. Ali’yi Allah’ın hükümlerine karşı gelmekle suçlayarak, savaş alanını terk eden topluluğa İslam tarihinde “ayrılanlar" anlamında “Hariciler'’ adı verilir. Hakem Olayı’ndan sonra, biri Kufe’de, diğeri Şam'da iki halife ortaya çıkar. Hz. Ali, 661'de bir harici tarafından öldürüldüğünde ise, yekpare bir Ali taraftarlığından söz etmek artık mümkün değildir.

KANLI SAYFA
Muaviye’ye boyun eğen ağabeyi İmam Hasan'ın aksine mücadeleci bir karakter taşıyan İmam Hüseyin, babası Hz. Ali’nin mirasına sahip çıkar. Muaviye’nin yerini oğlu Yezid'e bırakmasına tepki gösterir. Aldığı davet üzerine, Kufe yolculuğuna çıkar. Ancak, erken davranarak Kufe'deki siyasi havayı lehine çeviren Yezid'in kuvvetleri, Hüseyin’i kente sokmaz, Hz. Muhammed’in küçük torununu, ailesi ve az sayıdaki savaşçısıyla birlikte Kerbela'da susuzluğa mahkûm eder. Hz. Hüseyin ve 63 savaşçısıyla Yezid’in binlerce askeri arasındaki çarpışmalar, 10 Muharrem 61 (Hicri) günü, Hz. Hüseyin’in şehadetiyle noktalanır. Ailesinden geriye, hasta olduğu için çadırda yatan Zeynel Abidin kalır. Bu olayla birlikte İslamiyet içindeki kamplaşma giderek büyüyecek, “Kerbela Vakası" Ehlibeyte reva görülen zulmün simgesi olacaktır.

*

EHL-İ BEYT NEDİR?
Aleviler, Hz. Muhammed’in kendi abası altında topladığı kızı Hz. Fatma, amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den oluşan hane halkı için Ehl-i Beyt ya da Pençe-i El Aba tamlamasını kullanır. Bunlar Alevilerin kutsal sayıları içerisinde “Beşler” olarak anılmaktadır. Hz. Ali’nin soyundan gelen 9 İmam da seçilmiş ve arınmış kişiler olarak Ehl-i Beyt’ten sayılır. Bu tamlama Kuran’da ise Hz. Muhammed’in eşlerini anlatmak için kullanılır.

*

Cemal Şener: “Çoksesli Rönesans”
Alevilik üzerine yaptığı çalışmalarla dikkati çeken yazar Cemal Şener, Alevi hareketi içerisindeki saflaşmaları, “Her Alevinin tuttuğu saf, onun şeref ve onuru ile ilgilidir" sözleriyle değerlendiriyor. Şener, Milliyet için görüşlerini şöyle özetledi:
“Alevilik, son yıllarda elde ettiği tüm araçları kullanarak kendisini yüksek sesle ifade etmeye çalışıyor.
Tabii iş buraya kendiliğinden gelmedi. Dünyada yaşananların etkisi olduğu gibi Aleviliğin yaşadığı iç dinamizm de bu oluşum için yeterli noktaya ulaştı.
Bundan 20-0 yıl önce Alevilikten söz edilince yoksul ve içine kapalı bir toplumsal kesim anlaşılıyordu. Ama süreç içerisinde Aleviler iktisadi, sosyal ve siyasal olarak toplumun genel yapısına oranla belki daha hızlı gelişti.
Doğal ekonominin dağılması ve piyasa ekonomisi ile tanışan Aleviler bu yeni ilişkilere kısa zamanda uyum sağladılar. Yüzyıllardır kendilerine yapılan muamele ve yok sayılmaya karşı Aleviler şartlar oluştuğunda kendileri için ortak yapışkan olan değerler bütününü, toplumun her alanında etkisini duyuran büyük bir rönesans ile ifade etmeye başladılar.
Bu oluşum bir anlamda tarihi bir zorunluluktu, çünkü kendileri için biçilen elbise gelişen bedenlerine dar gelmeye başlamıştı. Kendi kimliklerini, örf ve adetlerini özgürce ifade edememenin sıkıntısını çok yakıcı ve acı deneylerle yaşamışlardı. Rönesans diye ifade ettiğim aydınlanma hareketi Aleviler için adeta bir varoluş nedeni olmuştur.
Farklı etnik yapılara sahip, farklı coğrafi bölgelerden gelen, farklı siyasi ve kültürel düşüncelere sahip olan Aleviler belki de ilk defa ve bir ölçüde de olsa gizlenip saklanmadan kendi sorunlarını oturup konuşuyorlar; böyle bir tarihi olayla ilk kez karşılaşıyorlar.
Bu tartışmada elbette birbirlerinin beğenip beğenmediği yönleri olacaktır. Bu olguya başka etkenler de eklenince belki bu ısınma dönemi biraz uzun bir zaman alabilir. Nasıl ki iyi bir orkestrayı orkestra yapan farklı sazlar ve sesler ise, bunların çeşitliliği ise, Alevi orkestrasının zenginliği de içinde tarihi miras olarak bulundurduğu çoksesliliğidir. Bu, zaten Aleviliğin tarihsel varoluş nedenidir. Bu nedenle Alevilik çoksesliliğini tehlikeye atarak kendi ayağına baltayı vuramaz.
Alevilik ortak paydasında bir araya gelen Alevi insanlar önlerine çıkacak iktisadi ve siyasi bir meselede elbette farklı tavır alabilirler. Bu farklılık görüldüğünde yadsınmamalıdır. Bu, iktisat ve siyaset biliminin bir gereğidir. Fakat bazı kişi ve kurumların yanlış hedefler gösterme gayreti içinde oldukları da başka bir gerçektir.
Ama Aleviliği Alevilik yapan değerler dün olduğu gibi bugün de moral olarak aynıdır. Bu ise barıştan, kardeşlikten, insan haklarından yana, laik, eşitlikçi, özgürlükçü, bölüşümcü bir dünyadan yana olmaktır. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her Alevinin tuttuğu saf onun şeref ve onuruyla ilgilidir."

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi ( EK) Fethullah Gülen: “Bütün Alevilerin ayaklarının altına başımı rahatlıkla koyabilirim” 14.07.1995
2 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (1) 02.07.1995
3 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (2) 03.07.1995
4 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (3) 04.07.1995
5 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (4) 05.07.1995
6 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (5) 06.07.1995
7 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (6) 07.07.1995
8 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (7) 08.07.1995
9 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (8) 09.07.1995
10 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (9) 10.07.1995
11 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (10) 11.07.1995
12 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (11) 12.07.1995
13 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (12) 13.07.1995

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı