Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (8)

09.07.1995 Milliyet

Alevi Kimliğine İslamcı Bakış

Çorum’da, 1980’deki kanlı Alevi - Sünni çatışması henüz belleklerden silinmemiş. Günümüzde Sıvas katliamı, Gazi olayları gibi önemli anlar nedeniyle olağanüstü güvenlik önlemleri alınıyor. RP ilk kez 1994’te belediye başkanlığı kazanmış, MHP geleneksel olarak çok güçlü ve Aleviler de ciddi bir biçimde örgütleniyor. Semah Kültür Vakfı Çorum Şubesi Başkanı Sadık Eral, kapalı spor salonunda düzenledikleri geceleri 3 bin kişinin izlediğini söylüyor.
Alevi - Sünni ilişkilerinde sembolik bir öneme sahip olan Çorum’da hepsi yüksek öğrenim görmüş bir grup genç İslamcıyla Alevilik üzerine sohbet ediyoruz. İçlerinden bir avukat daha baştan tavrını koyuyor: “Çorum’da gerçek Alevi yok!”
O, camiye gitmeyen, oruç tutmayan, içki içen kişileri Hz. Ali’den türetilen Alevi sıfatına layık görünüyor. “Gerçek Alevilik” diye İslamın Sünni yorumunu anlatıyor; Alevilere fazladan, cemevi, semah gibi uygulamaları “folklorik” düzeyde tutmak kaydıyla sürdürme imkânı tanıyor; arkadaşları da kendisini onaylıyor.
Konuşmalan sessizce izlemiş olan yaşlıca bir öğretmenin, “Çocuklar, boşuna uğraşmayın, kimse benliğini terk etmez. Alevileri oldukları gibi kabul etmeliyiz” sözleri tartışmanın akışını 180 derece değiştiriyor. O ana kadar, belki de birbirlerinden çekinen İslamcı gençler birden Alevi kimliğini inkâr yaklaşımından vazgeçiyorlar.
Önce Alevilerle hiçbir sorunları olmadığını söylüyorlar. Ardından İslami çevrelerde iyice popülerleşen "çok-hukuklu toplum” projesini öne çıkararak herkesin istediği gibi yaşamakta serbest olmasını savunuyor; nihayet Alevilik hakkında pek fazla bilgileri olmadığını itiraf ediyorlar.
Tüm İslamcılarda baskın olan bu bilgisizlik, bir ölçüde Alevilerin içlerine kapanmalarıyla da beslenmiş. Başta “mum söndü” olmak üzere karalamalar bilginin yerini almış, sonuçta Anadolu’da yer yer iki ayrı toplum ortaya çıkmış. Bilgisizlik beraberinde inkârı da getirmiş.
Garip olan, dünyanın en ücra köşesindeki müslümanların sorunlarını tartışan İslamcıların Alevilik üzerine pek fazla bir şey yazıp çizmemeleri. Bu konudaki en önemli istisna ise Bediüzzaman Said Nursi.
Nurcuların, dolayısıyla kendisinin, en büyük üstadı olarak Hz. Ali’yi gösteren Said Nursi, Alevilerin, üç halifeye (Ebubekir, Ömer, Osman ) “ilişmemelerinin" ve farz namazlarını kılmalarının yeterli olacağını söylemişti. Said Nursi, açıkça dine sövmemeleri kaydıyla Alevilerin “münafık” olarak görülmelerine de şiddetle karşı çıkmıştı. Ancak Said Nursi’nin görüşleri Nurcuların dışında pek bilinmedi.
Onun talebelerinden olan Erzurumlu Mehmet Kırkıncı’nın 1987’de kaleme aldığı “Alevilik Nedir?” adlı kitapçık ise uzun bir süre İslami çevrelerde konuyla ilgili tek kaynak oldu.

ALEVİLERİ "İRŞAD"
Hz. Ali ve oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in Emevilerle mücadelesini İbni Sebe adlı bir “müslüman kisveli yahudi”nin komplolarına indirgeyen Kırkıncı’nın gözünde Aleviler irşad edilecek kişilerdir, tek sorun "doğru metod”u bulmaktır.
Kırkıncı, Alevileri Sünnileştirme politikasında devlete de önemli sorumluluklar yükler: “Devletin de bu suni ihtilafın halline gereken ehemmiyeti vermediğini, Alevilerin iskan mahallerine camiler yapma, Kuran kursları açma ve vaizler tayin etme gibi hizmetlerin ihmal edildiğini müşahede ediyoruz."
Nitekim, 12 Eylül darbesini desteklediği için Nurcu hareketin ana gövdesinden taraftarlarıyla birlikte kopmak zorunda kalan Kırkıncı’nın, Alevi köylerine cami yapılması fikrini askeri rejime tavsiye eden kişi olduğu hep söylenegelmiştir.

MUAVİYE SORUNU
Alevi ve Sünnileri Ehl-i Sünnet çizgisinde “birleştirme" yaklaşımına yakın zamanda Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü öğretim üyesi sosyal antropolog Prof. Orhan Türkdoğan ciddi bir darbe indirdi. 12 Eylül öncesi MHP’nin “beyin takımı"nda yer alıp günümüzde Büyük Birlik Partisi’nin yayın organı Gündüz gazetesinde yazı yazan Prof. Türkdoğan’ın 613 sayfalık “Alevi Bektaşi Kimliği” adlı kitabı geçtiğimiz Haziran ayında yayınlandı ve İslami çevrelerde şimdiden geniş ilgi gördü.
1993-1995 arasında 15 il ve 45 ocakta katılımcı gözlem ve mülakat yoluyla Alevi Bektaşileri inceleyen Prof. Türkdoğan, her şeyden önce Alevilere Alevilik öğretmeye kalkmıyor, kimliklerini kendilerinden öğrenme yoluna gidiyor.
Prof. Türkdoğan şöyle konuşuyor: “Ben Sünniyim, ama aynı zamanda bir Alevi sempatizanıyım. Çünkü Türk kültürünün bütün değerlerinin bu insanlarda sürdüğünü gördüm. Alevilerin Sünnileşmesini değil, her iki toplumun Kuran etrafında bütünleşmesini savunuyorum."
Prof. Türkdoğan bütünleşme için Alevi ve Sünnilerin karşılıklı adımlar atmasını bekliyor. Örneğin, Emevilerin “önce Araplaştırıp sonra Müslümanlaştırma” çizgisi izlediğini belirterek Türk Sünnilerin Emevi hükümdarı Muaviye’ye “hazreti” demekten vazgeçmesini istiyor.

*

“Yol bir, sürek binbir” – Ersel Ergüz (8)

Eline, diline, beline sahip olmak


Ayin-i Cem’de kadın ve erkeklerin birlikte yer alması, kaçgöç ve haremlik - selamlık olmaması, “mum söndü” suçlamasının doğmasına yol açar. Bu karalama yüzyıllar içinde Alevileri toplumdan tecrit etme planının en güçlü silahı haline gelecektir.
Söylentiye göre, kadınlı-erkekli cem sırasında evin bir köşesinde mum yakılır ve yanına bir horoz konulur. Horoz kanat çırpıp, mumu söndürünce toplum birbirini görmeksizin yakaladığı kişiyle cinsel ilişkide bulunur.
Bu asılsız iddianın kök salmasında, Sünni bazı din adamlarının yüzyıllara yayılan propogandaları kadar, cem törenlerinin Alevi olmayanlara kapalı oluşu da rol oynar.
Bir kurallar manzumesi olan ayin-i cem’de bütün hizmetler en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiştir. Cemevinin ışıklandırılmasından sorumlu olan şamdancı (çerağcı) “delil”lerin yanışını kontrol eder. Suçlama konusu olduğu gibi “mum söndürülmez”; kandil, lamba, mum ya da çıra yakılır. Bu görev, cemlerin elektrik ışığı altında yapıldığı günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. İlginç olan, bazı Şiilerin de Anadolu Alevilerine “mum söndürenler” anlamında, Farsça “Çerağ Kuşan” adını vermiş olmalarıdır.

EDEB'E ÇAĞRI
Halbuki zina, Alevi hukukunda binlerce suç arasında cinayet ve yalandan sonra üçüncü sırayı alır. Eşini toplumu ikna edecek geçerli bir gerekçe gösteremeden boşayanlara ve zina yapanlara ağır cezalar verilir. Alevi inanç dünyasının kökenini oluşturan "eline, diline, beline sahip olmak” şeklindeki üç yasak, insanları “edeb”e çağırır.
Kadına yaklaşımı, Anadolu Aleviliğini İslamiyetin diğer mezhep ve tarikatlarından ayıran en önemli özelliktir. Bu inanç kurumunda kadın ve erkek, evde, işte ve ibadette birbirinden ayrılmaz. Kadına sunulan özgürlüğün temelinde Orta Asya bozkırlarındaki eşitlikçi yaşamın izlerini arayanlar bir hayli şanslıdır. Eski Türk destanları kadına verilen önemi vurgulayan örneklerle doludur.
Alevi kadınının günümüzde de özgür bir yaşam sürdürdüğü söylenebilir. Aleviler arasında çok eşlilik yoktur. Anadolu coğrafyasına dağılan Alevi köyleri, başlık parasının kurumlaşmadığı vahalar gibidir. Bir erkeğin karısına el kaldırması, "dara çekilmesi” (yargılanması) için yeterlidir.

GERDANLIK OLAYI
İslam tarihinde, tarafların ayrı pencerelerden baktıkları sayısız olay vardır. Bu olaylardan, Sünnilerin “İfk” (suçu birine yükleme), Alevilerin ise "Gerdanlık Olayı” diye değerlendirdikleri gelişmenin anısı ise tazeliğini bugün bile korumaktadır.
Buhari ve Müslim’in hadis kitaplarına göre, Hz. Muhammed 627’de, Mustalıkoğulları’na karşı savaş için çıktığı sefere, Ebubekir’in kızı olduğu için diğer eşlerinden üstün tuttuğu Hz. Ayşe’yi de götürmüştür. Savaşı kaybeden Mustalıkoğulları’nın lideri Haris’in kızı olan 13 yaşındaki Cevriye’nin Hz. Muhammed tarafından eş olarak ayrılması, yine 13 yaşında olan Hz. Ayşe’yi kıskandırır.
Hz. Ayşe, savaş dönüşü verilen bir konaklama sırasında ihtiyaç gidermek için birlikten ayrılır. İşini görüp dönerken gerdanlığını düşürmüş olduğunu fark eder, geri döner, aramaya başlar. O sırada birlik yola koyulmuştur. Konaklama yerine geldiğinde kimseyi bulamaz ve orada yatıp uyuyakalır. Safvan adlı bir genç, gecenin bir saatinde bulduğu Hz. Ayşe’yi uyandırıp birliğe yetiştirir.
Ancak Ali, Ayşe’ye inanmaz, Peygamber’den onu boşamasını ister. Hz. Muhammed, eğer bir suç işlediyse "tövbe” etmesini ister. Hz. Ayşe tövbe etmez, Ali’ye öfke kusarak babasının evine gider.
Peygamber’in iki arada kalmasına yol açan olay, Nur suresinin ayetlerinin inmesiyle o gün için yatışır; kimin suçlu, kimin suçsuz olduğu pek belli değildir. Ama yine de Hz. Ayşe aklanmış sayılır.
Aleviler, gelen ayetin Hz. Ayşe’den kuşkulanan Hz. Ali ile tövbe etmesini isteyen Hz. Muhammed için “azap” öngörmesini, Hz. Osman döneminde yeniden derlenen Kuran’ın sayısız çelişkilerinden biri olarak nitelendirirken, ilk üç halifeyi hayırla anan Sünniler ise Hz. Ali’yi anarken şu ifadeyi kullanırlar: "Keremullah-u-veçhehü” (Allah onun yüzünü ak etsin).

*

RENKLERİN DİLİ
Beyaz: Hz. Muhammed
Kızıl: Hz. Ali
Siyah: Hz. Fatma
Açık yeşil - sarı: Hz. Hasan
Açık kırmızı - pembe yeşil: Hz. Hüseyin
Mavi: Muaviye

*



Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi ( EK) Fethullah Gülen: “Bütün Alevilerin ayaklarının altına başımı rahatlıkla koyabilirim” 14.07.1995
2 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (1) 02.07.1995
3 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (2) 03.07.1995
4 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (3) 04.07.1995
5 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (4) 05.07.1995
6 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (5) 06.07.1995
7 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (6) 07.07.1995
8 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (7) 08.07.1995
9 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (8) 09.07.1995
10 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (9) 10.07.1995
11 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (10) 11.07.1995
12 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (11) 12.07.1995
13 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (12) 13.07.1995

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı